Hepimizin bir beyni, iki gözü, iki kulağı var.
Her şey, hepimizin gözünün önünde oluyor.
Olanı biteni, hep birlikte izliyor, hep birlikte yaşıyoruz.
Ama ülkenin yarısı, olanı biteni görmüyor(!), duymuyor!
Ya da görüyor, duyuyor da; görmezden duymazdan geliyor. Görmek, duymak, bilmek işine gelmiyor.
Çünkü öyle ya da böyle, onlar da bu düzenden, bu siyasetten, bu siyasetçilerden nemalanıyor.
* * *
Ülke, 13 yıldır, her uğradığı (ve çok sık uğradığı) her başarısızlıkta; “bizi aldattılar, bizi yine kandırdılar, saflığımızdan yararlandılar…” diye sızlanan; içinde bulunduğumuz çağa yakışmayan bir zihniyet tarafından yönetiliyor.
Dert, tasa hiç bitmiyor.
Acılar, ölümler hiç durmuyor.
Sağa dön hüsran, sola dön hüsran.
Yolsuzluklar, ahlaksızlıklar, hırsızlıklar diz boyu.
Hukuksuzluk, adaletsizlik ayyuka çıkmış durumda.
‘Olursa olmaz’ çizgilerimiz, yerlerde sürünüyor.
Vizyonsuz ve temelsiz dış politikalarımız yüzünden, işbirliği yapabileceğimiz ülke kalmadı.
Bırakın sınır komşularımızı, okyanus ötesi ülkelerle bile papaz olmuş durumdayız.
Ülkenin temel kurumları, temel değerleri bir bir çöküyor, çökertiliyor.
Ülke bölünmenin, parçalanmanın eşiğinde…
… …
Bütün bunlara karşın; ülkenin kaderini belirleyecek oy potansiyeline sahip, akıl tutulması yaşayan malum kitle, oylarıyla(!) ülkenin geleceğini karartmaya omuz veriyor.
Çünkü eğitim düzeyimiz, ahlak düzeyimiz bu.
Sahip olduğumuz eğitim düzeyimizle, demokrasimizi ancak bu kadar çalıştırabiliyoruz.
Rahmetli Aziz Nesin, “…Bizde gelenektir; bizim satıcılarımız; karpuzu ’kurabiye’; hıyarı ‘badem’; kavunu ‘reçel’; balığı ‘derya kuzusu’; armudu ‘tereyağı’ diye satar…” derdi. Bu ülkeyi 13 yıldır yöneten iktidar da bu geleneğe uyup; zorbalığı, ‘demokrasi’ diye yutturmaya çalışıyor.
* * *
Şimdi bu yazımı okuyan bazı okurların, “Ama efendim, demokrasi denen sistem bu; sistem, tüm dünyada böyle çalışıyor. Ülke gelişimini olumsuz yönde etkiliyor diye, malum kitlenin oyunu yok mu sayalım!?” gibi kelime oyunlarıyla, savunmaya geçeceklerini bile bile yazdım bunları.
Onlara yanıtım şu.
Hayır efendim, ne sistem bu, ne sistem böyle çalışıyor.
Sistem böyle çalışmaya zorlanıyor.
Bunun için, ulusal eğitim sistemleriyle, ulusal değerlerle oynanıyor.
Bunun için, dinsel eğitim, bilimsel eğitimin önüne geçiriliyor.
Bunun için, ‘olursa olmaz’ çizgilerimiz pas pas yapılıyor ya da yapılmak isteniyor.
Bunun için, Türk seçmeninin aklını daha fazla karıştırmak için her yol mubah sayılıyor.
* * *
Alman Filozof Friedrich Nietzsche der ki; “…Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendisine seçilme hakkı verilse dahi; hiç bir zaman özgür bir seçim yapamaz!
Sadece seçim yaptığını zanneder.
Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen bir adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır...
Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir…”
İşin özü budur değerli okurlar.
Biz ve bizim gibi ülkelerde seçimler, özgür ve ahlaki yapılmıyor.
Aklı karışmaya zaten müsait olan; okumayan, araştırmayan, sormayan, sorgulamayan diplomasız (ve de diplomalı) cahil kitlelerin kafaları karıştırılarak, hokkabazlık, madrabazlık yapılıyor, iktidara çörekleniliyor.
Zor bir coğrafyada, zor koşullarda yaşıyor, yaşatılıyoruz.
Akıl tutulması yaşayan seçmen, bu ülkenin, bu coğrafyanın geleceğiyle oynuyor.