Siyasetin alev alev yandığı ve hararetin su kaynatma derecesine geldiği şu günlerde, insanın kendini bunların dışında tutması da bayağı zor oluyor. Ne yaparsanız yapın, kıyısından köşesinden bulaşmadan edemiyorsunuz.

Herkesin sadece kendini bağlayan bir görüşü, düşüncesi doğruları ve yanlışları vardır. Bunlar, kişiye özgüdür ve hiç kimse karışamaz. İşte siyasi görüş de buradan doğar zaten. Bakarız; benim doğrularıma doğru, yanlışlarıma da yanlış diyen, kısaca benim kafa yapıma en uygun siyasi düşünce hangisi? Arar, bulur, seçeriz ve artık o siyasi düşünceyi savunur hale geliriz.

Buraya kadar her şey normal. Normal olmayan ise bundan sonrası. Düşünce ve bakış açımıza benzer özellikler taşıyan o siyasi düşünceye ve onun önderi olan kişiye öyle bir bağlanıyoruz ki, bizim bile içten içe yanlış bulduğumuz uygulamaları, bin dereden su getirerek doğruluğunu –kendimiz inanmasak bile- savunmak zorunda kalıyoruz. Tıpkı futbol takımı tutar gibi. O nedenle ben şu anda yapılmakta olan ve bundan sonra daha da hızlanarak devam ederek ortalığı gürültü kirliliğine boğacak taraftar toplama adına yapılan tüm propagandaları hep gereksiz bulmuşumdur. Bu nedenle, içinde yaşadığımız şu zor günlerde partilerin ve seçilmeyi bekleyen adayların propagandaya ayırdıkları paraları deprem konutlarının yapımına harcasalar ne kadar güzel olurdu değil mi! Çünkü siz ne yaparsanız yapın veya ne söylerseniz söyleyin, ya da inandığı siyasi lider hangi yanlışları yaparsa yapsın hiçbir şey değişmiyor. Bizim millet kime oy vereceğinin kararını çoktan vermiştir ve onun kafa yapısını bu saatten sonra asla değiştiremezsiniz.

Siyasetçiler ise bizim bu yapıda olduğumuzu çok iyi biliyor ve bunu da sürekli kullanıyor. Biz, akşam TV’nin başına kurulup liderimizin söylediklerini ezberimize aldıktan sonra ertesi gün bu sözleri kimlere karşı savunacağımızın hesabını yapmaya başlıyoruz. Söylenenlerin doğruluğu ya da akla ve mantığa uygun olup olmaması hiç önemli değil. Yanlış da olsa kendimizce nedenler üretip onun doğruluğuna inanıyor, daha doğrusu kendimizi zorla inandırıyoruz. Kısa bir örnek verirsem, Suriye liderine “Eset” denilirse düşmanımız olmuş oluyor, yok “Esat” denilirse can ciğer dostumuz, hatta hatta kardeşimiz. Hiç kimsenin aklına da “NEDEN” diye sormak gelmiyor. Adolf Hitler’in “İnsanların düşünmemesi yöneticiler için ne büyük şans.” sözünde olduğu gibi.

Dedim ya, bizim siyaset anlayışımız buysa ve bu bakış açısıyla yönetiliyorsak işimiz çok zor. Hele hele kendisi bile inanmadığı halde tapındığı kişinin söylediklerini savunmak zorunda hisseden ve savunacağım diye bir yerlerini yırtanlar için daha da zor.

Ne diyelim, saldım çayıra, Mevla’m kayıra. Hadi hayırlısı…

DÜŞÜNEN SÖZLER:

*Başkalarının bilgisi ile bilgin olsak bile, ancak kendi aklımızla akıllı olabiliriz. Montaigne

*Aydınlanma, kişinin kendi aklını kullanmaya cesaret etmesidir. KANT

*Bir insan kalmışsa akıldan yana sıska; ne söz kar eder ona, ne ilaç, ne de muska. ZİYA PAŞA

*Seçmiş olduğunuz ve karar verdiğiniz şeylerin bedelini siz ödersiniz, size akıl verenler değil. Ts Eliot

*Doğruyu gördüğü halde düşüncelerini değiştirmeyenler cahillikleriyle mutluymuş gibi yaşarlar. Albert Einstein

*Düşünmek zor bir sanattır. Bu nedenle çoğunluk sürüyü takip eder. Carl Gustav Jung