''Bizim zamanımızda!'' çocuklar telefonlarla değil, mahallelerde birbirleriyle oynarlardı. Oyun gereci kimi zaman çelik çomak sopaları, kiminde sakızdan çıkan artist resimleri, kimi zaman da renkli cam bilyeler olurdu.
Okul çıkışlarında ve hafta sonları mahallenin tozlu yollarıyla boş arsalar, oyunlar oynayan çocuklarla dolardı. Oyunlar iyiydi de ah mahallenin zorbaları olmasa. Zorba, gözüne kestirdiği çocuğu birlikte oynamaya mecbur bırakır, sonra da kuralları hiçe sayarak kendini galip eder ve ''kurban''ın misketlerine el koyardı. Bu çocuklar genellikle zayıf yapılı, diğer gruplara pek girememiş, sessiz garibanlar olurdu. Boynunu büküp susmaktan başka çaresi olmazdı bu nedenle zorbaya karşı. Fakat her firavunun bir Musa'sı olur derler ya, zorbaların da Musa'sı mahalle abileriydi. Zorbalar, mahalle abisi gördüklerinde nereye kaçacaklarını bilemezlerdi.
Nihat Abi gözümde böyle bir mahalle abisi kaldı hep. 1970'lerin Türkiye’sinde kasabamızın haksızlıklara karşı kendini ortaya koyan gençlerinden oldu.
Yıllar geçtikçe mahalle zorbalarına karşı mücadelenin yerini zorba sisteme başkaldırı aldı. Öyle ya dünya hızla değişiyordu. 70'lerin sonları yakıcı bir hal almaya, ülkenin gençleri birbirlerine karşı kamplaşmaya başlamıştı. Nihat Abi yine sistemin karşısında yerini alacak, haksızlıklara karşı başkaldıracaktı. Bu nedenle kendi memleketinde pek tutunamadı. Liseye Söke'de başladı. Lisede de zorba öğretmenlerle uğraştı. Sürgün olmayı lise yıllarında öğrendi.
Zorbalıkla uğraşmak karın doyurmuyordu elbette; yaşamla da ayrıca ilgilenmeliydi. Yirmi litrelik gazyağı tenekeleriyle inşaatların tepesine harç da taşıdılar yoldaşlarıyla. Yevmiyenin bir kısmını sosyal işlere ayırdılar. Köy okullarına onarıma gittiler topluca.
Üniversite yaşamı da zorlu geçti. Sınavlardan geçmek için bilmenin yetmediği zamanlarda, rakip! hocaları azmi ve zekasıyla yıldırarak mezun olabildi. 1980’lerin sonunda artık memleketi Kargı’da sevilen, başarılı bir veteriner hekimdi. Gece gündüz demeden hayvanı hastalanan köylünün imdadına koşuyordu. Koşuyordu koşmasına da dükkan kirasını ödemekte zorlanıyordu. Zira, ineğine gece yarısı suni teneffüs yaptırdığı köylüden para isteyemiyordu. Zaten parayla pek işi olmadı. Çareyi devlet memuru olmakta buldu. Karaisalı köylerinde yıllarca adım atmadığı yer kalmadı. 2014’te Adana Veterinerler Odası Başkanı seçtiler onu. Ölümüne kadar da bırakmadılar.
Yaşama sevinci doluydu. Masasında o dinlenirdi. Baba karakterli adamdı Nihat Abi; sabırla ve sevgiyle dinler, mantıkla yol gösterirdi. Artık dediği yolu tutmaktan başka yolunuz kalmazdı. Güvenli ve heybetli bir limandı dostlarına. Şefkatliydi, ama şairin dediği gibi arkadaşı için kavgaya “bütün kasları, bütün bedeniyle” girecek kadar da gözükaraydı.
Dün onun için buluştuk Anamur’da. Gençliği kalkıp gelmişti memleketten. Demirci Bekir, boyacı Kenan, can dostu Fuat vardı masada. Ertuğrul, Birhoş Rıdvan, Recep, Halil İbrahim de oradaydı. Arkasından çok laf ettiler. Kızdılar, güldüler, gözleri doldu…
Ebedi yatağına indirdiklerinde kalabalıktan Acil Şeref’in sesi duyuldu:
- Bu toprağı başının altına koyun! Anasının mezarından getirdim.
Koydular hemen. Nasıl koymazlardı ki…Böyle vefalı çokça dostu vardı mezarlıkta. Anadolu’nun Kuzeyinde Ilgazların eteklerinde serpilen bedenini, Toroslar’a, Akdeniz’de bir kasaba mezarlığına bıraktık. Sevdiceklerine emanet ettik.
Etrafa dağılmış dostlarının gözünde, yıkık bir duvarın altından çıkanların şaşkınlığı, boşluğu vardı. Işıklar yoldaşın olsun Nihat Abi.