19 Nisan günü Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından “Alevi” başlığıyla paylaştığı videoda, “Ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslümanım...” dedi.

Ve bu söz hem yazılı ve görsel medyada, hem sosyal medyada, hem de siyasetin dilinde önemli bir gündem oldu.

Peki, Sayın Kılıçdaroğlu bu sözü neden söyledi? Ya da niçin söyleme ihtiyacı duydu?

Çünkü asırların yerleştirdiği önyargılar, özellikle kaşınıyordu.

Öyle ki, 6’lı masada bile “kazanamaz, kazanacak aday” ifadesiyle Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliği vurgulanıyordu.

İşte Kılıçdaroğlu Ben Aleviyim derken, dışarıdan kendisine sürekli hatırlatılan bu kimliğini sahiplenir olmuştur.

Ve de birikmiş ezberlerin yıkılmasını ister olmuştur.

***

Aslında her seçim döneminde etnik ve inanç farklılıkları alttan alta vurgulanmıştı.

Özellikle 12 Haziran 2011 seçimlerinde, Kılıçdaroğlu üzerinde Alevi kimliği olabildiğince vurgulanmıştı.

Bu nedenle 23 Mayıs 2011 tarihli Seçimin Tehlikeli Vurgusu, İnanç Farkı başlıklı yazımda, bu tehlikeli vurgunun sakıncalarına değinir olmuştum.

VeSiyasi rekabette mezhep vurgusu yapmak, tehlikeli bir oluşumun kilometre taşlarını döşemektir demiştim.

Siyaset dili, hassasiyet gösteren bu gibi konularda daha birleştirici, daha kaynaştırıcı olmalıdırdemiştim.

Ve de:

Seçim sürecinin, ayrıştırıcıların öne çıkarıldığı değil birleştiricilerin öne çıkarıldığı bir dönem olması, toplumsal barışa katkı sağlamaz mı?” diye sormuştum.

Halktan sandıkta onay almak için kimliklerin öne çıkarılması, geri dönüşü olmayan tehlikeli bir gidişi tetiklemez mi?” diye sormuştum.

***

Ama daha önceki yazılarımda da özellikle belirttiğim gibi:

Yıllarca siyaset, inanç grupları üzerine inşa edilmek istendi. Ve de öyle oldu.

Yıllarca seçmen iradesi, inanç değerleri üzerinden yönlendirilmek istendi. Ve de öyle oldu.

Neredeyse seçmen sandığa gittiğinde, seçeceği adayın köküne, kökenine, etnisitesine bakar oldu.

Ve de toplum yıllarca, inanç eksenli olarak kamplaştırılır oldu.

Nitekim:

Maraş katliamı karanlık ellerce bu eksen üzerine inşa edildi.

Çorum katliamı bu eksen üzerine inşa edildi.

Sivas katliamı bu eksen üzerine inşa edildi.

Başbağlar katliamı bu eksen üzerine inşa edildi.

Darbelerin kilometre taşları bile, yıllarca bu eksen üzerine döşendi.

***

Görünen o ki:

Artık bu kanlı oluşumlar olamayacak ve de olmayacak gibidir.

Yani Türkiye, artık bu anaforları aşmalıdır. Ve de aşacak gibidir.

Türkiye’de bu tür kimlik, inanç, mezhep, yaşam tarzı üzerinden kurgulanan siyaset anlayışı son bulmalıdır. Ve de bulacak gibidir.

Artık gerçek bir demokrasi, gerçek bir demokratik kültür yaşanmalıdır. Ve de yaşanacak gibidir.

Çünkü Türk - Kürt, Sünni - Alevi, Müslüman - Hıristiyan, bu ülkede bir arada yaşayan herkesin diline, dinine, ırkına, toplamdaki kimliğine saygı duymak, toplumsal barışın vazgeçilmez bir öznesidir.

İşte 2023 seçimleri bunun için bir başlangıç olmalıdır.

Ve de 15 Mayıs sabahı; demokrasi rüzgârlarının estiği, toplumsal barış bayrağının dalgalandığı bir gün olmalıdır.