-Öğrenci, ilk çocukluğundan beri nereye gittin?
-Okula gittim.
-Okulda ne yaptın?
-Tabletlerimi ezbere okudum, öğle yemeğimi yedim, tabletimi hazırladım, yazdım, bitirdim, sonra ezberimi verdiler, öğleden sonra da yazı ödevi verdiler. Okul bitince, eve gittim, içeri girdim, babamı oturur buldum. Babama yazı ödevimi anlattım, sonra da tabletlerimi ezbere okudum, babamın hoşuna gitti. Sabah erkenden uyandığımda, anneme dönüp dedim ki; “Bana öğle yemeği ver, okula gitmek istiyorum”. Annem bana iki “sandviç” verdi ve okula gittim. Okulda sorumlu gözetmen bana, “Niye geç kaldın?” dedi. Korkmuş bir halde öğretmenimin yanına gittim ve önünde eğilip saygıyla selamladım. 
Bu diolog şeklindeki metin, günümüzden yaklaşık altı bin yıl öncesinde yaşamış Sümerlilere ait, çivi yazılı bir tabletten alınmadır. 
*
Bir de zamanımıza daha yakın bir sese hep birlikte kulak verelim. Gaius adlı Romalı bir çocuk, kendini ve yaşadığı çağı cümleleri ile anlatsın bizlere. 
-Merhaba, benim adım Gaius, MÖ 54 yılında doğdum. Ben bunları anlatırken, yıl 44 ve ben henüz 10 yaşındayım. Babam kumaş tüccarıdır. Roma’da etrafını sütunların çevrelediği bir avlusu olan büyük bir evde yaşıyoruz. Her gün birkaç saatimi özel öğretmenim Korinthius ile geçiriyorum. Böylelikle kız kardeşim Julia ve ben okuma- yazma ve hesap yapmayı öğreniyoruz. 
Derslerimden sonra oynamayı çok seviyorum. Arkadaşım Marius ile delta oyunu oynuyoruz. Bir de Lupus adında köpeğim var, o da bizimle birlikte oradan oraya koşturup duruyor. Günlük yaşamımda bir tunik (tunika) giyerim. Babam da bir tunik giyer, ama üzerine büyük bir kumaştan vücuda sarılan bir toga taşır. Ben toga denilen bu üzerimden kayıp duran şeyi sadece özel günlerde giyerim. Boynumda doğduğumda verilen bir muska, yani beni kötülüklerden koruyan bir madalyon taşıyorum. Öğünlerimiz ekmek, peynir, yumurta, sütten ve etten oluşur. Tabi ki balığı da severim. Çocuklar yemeklerini mutfakta yer. Büyüyünce yemek odamız tricliniumda babamla beraber sofraya oturabileceğim. 
*
Tarihin tozlu sayfalarından bizlere seslerini duyuran okul çağındaki iki çocuk ile yazıma başlamak istedim.  Gördüğünüz gibi, binlerce yıl dahi geçmiş olsa, ufak tefek farkların dışında insan evladının hisleri çok da değişmiş gözükmüyor.   
Bugünün eğitim sitemi ile benzer noktaları fark etmemek mümkün değil. Tablet kavramı anlam olarak bugün ile aynı olmasa da beşbin yıl öncesinde de materyal olarak eğitim camiasında kullanıldığını hayretle görüyoruz. Anneler beşbin yıldır, her sabah, okula giden çocuklarına beslenme hazırlıyor ve oyun her zamanda çocukların gözdesi olmaya devam ediyor. 
Dünden bugüne kalan önemli bir kavramımız daha var, Tatil… Tarihte tatil kavramının izine ilk Roma’da rastlamaktayız. Bilgeliğin tanrıçası Minevra adına 19 Mart ile 23 Mart’ta yapılan bayram için, dünyada okulların ilk defa tatil yapıldığını görüyoruz. 
Böylece Gaius arkadaşı Marius ile bolca oyun oynamış, Baba’sıyla da akşamları oturup sohbet edebilmiştir. Eğitim ve öğretimden sonra verilen okulsuz bu molaların çocukların ruh sağlığına katkıda bulunduğu ve mutlu oldukları gözlenmiş olmalı ki tüm dünyada tatil her sene kendini tekrar eder hale getirilmiştir. 
Çocukların dünyayı ve çevreyi en iyi tanımalarının yolunun beş duyularını da kullanarak yaptıkları etkinlikler olduğunu biliyoruz.  Eski zamanlardan beri bu oyunların en zengin kaynağı ise “sokak ”tır. Sokakta oynanan oyunlar yaratıcılığı, problem çözme becerisini, sosyal ilişkileri geliştirir. Günümüzde Gaius’un 2000 yıl önce oynağı sokak oyunlarını, bizim çocuklarımızın oynayabilme imkânları maalesef artık yok denecek kadar az. Bu durumun farkındalığı ile her yıl okullarımızda sosyal aktivite ve kulüpler daha yoğun öğrencilere sunulmaya çalışılıyor. 
Tatil dönüşlerinde çocuklarımız, sabah erken kalkmama, akşam daha geç yatma vb. okul dönemi dışında verilen hakları, genelleştirme eğilimi içerisine girebilirler. Ekran ya da teknolojik makinelerle daha fazla zaman geçirmek isteyebilirler. Okul zamanında bu noktalarda çocuklarımız ile birlikte istişare ederek sınırlar çizmemiz gerekir. 
Tatil sonlarında özellikle anasınıfı ve ilköğretimin ilk kademesine giden öğrenciler için ev daha cazip hale gelmiş olabilir.  Okul başladığında ise çocuğunuz, okula gitmeme isteği ile karşınıza dikilebilir. Bu durumu yaşayan bir veli olmamanız için tatilde zaman zaman okulu, sevdiği arkadaşlarını, okuldaki eğlenceli zaman dilimlerini hatırlatıp, okul sevgisini diri tutmayı unutmamalısınız.
Çocuklarımızı hiç kuşku götürmeyecek derecede seviyoruz. En iyi okula gitsinler, en iyi öğretmenlerden ders alsınlar ve iyi arkadaşlar edinsinler istiyoruz. Peki, ebeveynler olarak birlikte ne kadar anlamlı ve hafızalarında iz kalacak şekilde zaman geçiriyoruz? Zaman yanımızdan su gibi akarken onları büyümüş gördüğümüzde şaşkına dönüyoruz. “Daha şu kadarcıktın, ne zaman bu kadar büyüdün?” diyoruz. Oysa ki bir insanın, bir başka insana verebileceği en güzel hediye; ona ayırabileceği zamandır. 
Sözlerimi ünlü şair Borges’in dizeleriyle bitirmek istiyorum:    
Eğer yeniden başlayabilseydim, hayata. 
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı eğer.