Bekir Ağırdır, Veri Enstitüsünün yaptığı “Türkiye’nin Değişen Yüzü” adlı araştırması hakkında Oksijen’e verdiği röportajda 2024’te sokağın yeni düşüncelerini, hislerini ve sosyolojik kümelerini gün ışığına çıkardı. Araştırma oldukça ilgi çekici ve üstünde düşünülmesi gereken türden sonuçlar içeriyor.

Bu araştırmanın bize gösterdiği en önemli şey şu: Artık Türkiye’de değerler bazında çok belirleyici, bütün toplumu kapsayan bir açıklama modeli üretmek mümkün değil. Değerlerin yerini, algı ve beklenti almış durumda. Değerler, çocuğumuza toplu taşımada yaşlı ve hamilelere yer vermesini öğret diyor. Taşıtta güvenli bir yer bulamazsa tehlike içerisinde olabilir algı ve beklentisi olan anne ise yer bulduğunda sakın kalkma, çantanı sıkı sıkı kucağında tut diye tembihliyor. Yani, bugün temel tutum ve davranışı açıklayıcı unsur, hayatı nasıl algıladığımızın ve yarına dair beklentimizin ne olduğu ile bağlantılı. Karamsarsanız tüketim alışkanlığınız da siyasi tercihleriniz de dünyayı anlamlandırma çabanız da o karamsarlıktan besleniyor. Ya da “Şu anda işler iyiye gidiyor” gibi algınız varsa yatırım yapıyorsunuz, kariyerinizin beş yıl sonrası için hayallerinizi mümkün görüyorsunuz. Ama işler kötüye gidiyor diyorsanız kariyerden önce savunma hattını nasıl güçlendirmeye bakıyorsunuz.

Ayrıca araştırmada alışageldiğimiz belli kategoriler olan yaş, kültür, ekonomik durum vb bunlara yer vermekle beraber hepsine değen, hatta adeta ortadan kesen bazı veriler kullanılmış. “Yeni orta sınıf”, “Kentli dijitaller”, “Taşralı muhafazakârlar”, “Kırılgan orta yaş”,” Komplo kırılganları”, “30 yaş altı metropollü”, “Metropolün karamsar gençleri”, “Mutsuz yoksunlar”, gibi yeni sosyolojik kümelere ve “davranış kümeleri”ne ulaşılmış.

Veri Enstitüsü’nün araştırmasına göre iyimserlik beklentisi en yukarıda olan kesim olarak “Taşralı muhafazakârlar” çıktı. Ülkenin en iyimser kümesi. Kendi yaşam ritmi bir metropoldeki kadar çeşitlenmeyen, şehirdeki bir gencinki kadar ayakkabı sahipliği beklentisi ya da sinemayla ilişkisi olmayan bir kitle. Başının üstünde bir çatı olması ve sofrasının kurulması, dumanın tütmesi onu tatmin edebiliyor. Yani çeşitliliği ve derinliği az.

Onlardan sonra iyimserlik beklentisi en yüksek gruplar “Yeni orta sınıf” ve “Kentli dijitaller” olarak görünüyor. Metropollerde yaşayan; eğitim seviyesi, meslek sahipliği ve hayatla kurdukları anlam ilişkisi bakımından diğerlerine göre özgüvenleri yüksek bir kesim. O nedenle gidişat konusunda kaygılı, çok umutsuz olsalar da kendi hayatlarını oradan bir biçimde çekip çıkarabilecekleri umudunu da bir parça taşıyorlar.

Araştırma İyimserlik algısı ve beklentisi en düşük grup olarak da Kırılgan orta yaşı işaret ediyor. Bu grup Türkiye’nin orta yaşı yani 30-50 arası bir fiili gerçeklik olarak ülkenin şu andaki şirketlerde, siyasette, yerel yönetimlerde, markalarda, sivil toplumda taşıyıcı lider kadrolarını oluşturuyor. Üstelik bu insanlar kendi maharetlerine güvendikleri için hâlâ bireysel hayatları için bir başarı ihtimali görüyorlar. Üstelik de entelektüel kapasiteleri, farkındalıkları ve dijitalleşme ritimleri üzerinden bakıyorlar.  Bugünün hayatına uyumu yakalamışlar. Ama herkes onları ihmal etmiş durumda. Üstelik de moral açısından çok düşük, çökük durumdalar. Dolayısıyla yatırımı Türkiye’de mi yapsın, başka bir ülkede mi yapsın, çocuğunu Türkiye’de mi okutsun başka bir ülkede mi okutsun konusunda da son derece tedirgin ve endişeliler. “Kırılgan orta yaş” denmesinin sebebi bu.

Araştırmanın en olumsuz bulgusu: Komplo kırılganları Türkiye’de bilim dışı zihniyete ya da neden-sonuç ilişkileri kurarken komploculuğa yatkınlık artıyor. Bütün toplumlarda olduğu gibi Türkiye’de de böyle bir duyarlılık hep vardır. Ama şu anda toplumda her 2 kişiden 1’ine gelmiş durumda. Ne demek istiyorum? Örneğin Covid 19’un bilinçli biçimde Türk ırkının DNA’sını bozmak için çıkarıldığına, aşı üzerinden bunun uygulandığına, ya da bir teknoloji üzerinden kötülük yapılacağına dair yorumlara yatkınlık meselesi… Bilim dışı düşünceye prim vermek ve buna kulağının, aklının açık olması hali yüzde 50’yi geçmiş durumda. İrrasyonelliğin, bilim dışılığın, komploya yatkınlığın bir toplumda yayılıyor olması çok tehlikeli. Ülkedeki yetişkin nüfusun yarısının gerçeklikle bağı kopuyor demek bu. Araştırmanın en olumsuz diyebileceğim bulgularından biri...

 Araştırmada ortaya çıkan bir diğer davranış kümesi, “30 yaş altı metropollü”… “Gelecekte Türkiye dışında yaşamayı isterim” önermesine “doğru” veya “kesinlikle doğru” diyenlerin oranı yüzde 53. Bu kesim aynı zamanda bizim “Metropolün karamsar gençleri” diye tanımladığımız bir sosyolojik kümeye de tekabül ediyor. Aşağı yukarı 9 milyon insan. Kendi hayatları için de ülke için de umutları yok, kendilerini bu hikâyenin içinden çekip bir başarı elde etme ihtimali de görmüyorlar. Dolayısıyla ilişkileri de tasarruf alışkanlığı da tüketim tercihi de hep geçicilik üzerine kurulu. Kendilerini bu ülkede de bu dünyada da bu hayatta da geçici görüyorlar. 

Araştırma oldukça detaylı ve çok yönlü yapılmış. Türkiye’nin ve dünyanın gelecekteki hikâyesini bugünün verileriyle anlamak için çıktısı alınıp detaylar üzerinde kafa yorulmalı, stratejilere yön verilmeli.

Herkese algısı ve beklentileri güzel günler dileklerimle.