Yaşadığımız coğrafyayla çıkar ilişkileri olan, iç ve dış odakların tüm sinsi çalışmalarına karşın, Atatürk sevgisi hiç eksilmiyor; aksine, katlanarak artıyor.
Atatürk sevgisi artıyor da Atatürk düşmanlığı artmıyor mu?
Elbet o da artıyor.
Dış çıkar odaklarının, Atatürk’ü yok etme projeleri çerçevesinde, her gün yeni oyunlar tezgâhlanıyor.
Atatürk’ü, bu ulusun gönlünden silmek, gözünden düşürmek için şeytanın bile aklına gelmeyecek sinsi çalışmalar yapılıyor.
… …
Okullardaki Atatürk köşeleri, bu nedenle kaldırıldı. Andımızın okunması, bu nedenle yasaklandı.
Ulusal Bayramlarımızın, alışa geldiğimiz tören akışları, bu mantıkla tıraşlandı; çelenk koyma törenleri, bu mantıkla sınırlandırıldı.
Her geçen gün mantar gibi çoğalan kiralık kalemler, bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucusunu ve de onun silah arkadaşlarını, ısmarlama köşe yazılarıyla(!); bu nedenlerle karalıyor.
Havuz medyasının sunucu(!) ve yorumcuları(!), bu nedenlerle program(!) yapıyor.
Okuma ve araştırma alışkanlığı olmayan Türk insanın kafasını karıştırmak için, Atatürk’ün söylemlerinin arasından cımbızla çekilip alınan sözlerle, bu nedenlerle belgeseller(!), filmler(!) yapılıyor.
Atatürk’ün insan yönünü anlatıyorum kandırmacısıyla, Atatürk’ün zaafları, bu nedenlerle abartılarak, ortalığa saçılıyor.
Çünkü bu coğrafya üzerinde emelleri olanlar, biliyorlar ki; bu coğrafya ve toplum üzerinden, Atatürk’ün izlerini silmeden, hedeflerine ulaşamayacaklar.
* * *
Bugün Ulu Önder Büyük Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 76. yıl dönümü.
Koca bir 76 yıl geçti aradan; bu coğrafya, bu toplum, hâlâ Atasına olan bağlılığını sürdürüyor…
Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Kim ne söylerse söylesin, kim ne tür filmler(!) çevirirse çevirsin, kimler ne tür oyunlar tezgâhlarsa tezgâhlasın; hiç kimse, içimizdeki Atatürk’ü söküp atamayacak.
* * *
O, seçilmiş bir insandı.
O, büyük bir asker, büyük bir lider, büyük bir devrimci, büyük bir devlet adamıydı.
Çok değil, 10 yıl daha yaşamış olsaydı eğer, Türkiye, bugünkü Türkiye olmayacaktı.
Çağdaş uygarlık düzeyini, çoktan yakalamış olacaktık.
Bugün yaşadığımız sıkıntıların büyük bölümünü de yaşamayacaktık.
Kürt sorunu olmayacaktı, terör olmayacaktı.
Eğitim sorunumuz, sağlık sorunumuz olmayacaktı.
Varımızı yoğumuzu, yabancılara pazarlayıp, satmayacaktık.
Kendi uçağımızı, kendimiz üretmeye devam edecektik.
Dışarıdan alan değil, dışarıya satan ülke olacaktık.
Avrupa kapılarında sürünmeyecektik.
Bu coğrafyayı (komşularımızın iç işlerine karışmadan, onlara örnek olarak) biz yönetecek, biz yönlendirecektik.
Bu denli kötü demokrasimiz, böylesi kötü yöneticilerimiz olmayacaktı.
Hırsız siyasetçiler, hortumcu yöneticiler, ahlaksız bürokratlar, dokunulmazlık zırhına sarılamayacaktı. Yanlış yapan siyasetçi, siyaset yapmayı sürdüremeyecekti.
Hiçbir güç, hukukun üstünlüğü karşısında duramayacaktı.
Bilimgüderlik (laiklik) gibi bir olmazsa olmazı değil; bu toplumu çok daha ilerilere taşıyacak, konuları tartışır olacaktık.
Gericilerle, yobazlarla, hoca efendilerle, şeyhlerle, şıhlarla, mollalarla, tarikatlarla uğraşmayacaktık.
Din, siyasete ve devlete egemen olmayacak, olamayacaktı.
Bu çağda, “regl olan her kız çocuğu, yaşı ne olursa olsun evlendirilir…” gibi bir zırvalığı tartışmayacaktık.
Ülke kamplara ayrılmayacak, kardeş kardeşi vurmayacaktı.
Terör uğruna heba edilen kaynaklar, çok daha yararlı alanlarda kullanılacaktı.
… …
Ama ne yazık ki, O çok erken ayrıldı aramızdan.
O nedenle çok kötü yöneticilerimiz var.
O nedenle, onun ölümünden bugüne, çok kötü yönetiliyoruz.
O nedenle bölünmenin, parçalanmanın eşiğine geldik.
* * *
Bugün 10 Kasım 2014.
Onun ölümünden bugüne, koca bir 76 yıl geçti.
Bugün çok daha farklı bir konumda, çok daha farklı bir şeyleri konuşuyor ve tartışıyor olmalıydık.
76 yıldır onun boşluğunu dolduramadık.
Bugün bu yazıyı yazmak, bana elem ve keder veriyor.
Kahroluyorum.