6 Şubat 2023 günü sabah saat 04.17’de Cumhuriyet tarihimizin en büyük deprem felaketi ile karşı karşıya kaldık. Türkiye'yi yasa boğan ve 10 ilimizde büyük bir felakete neden olan depremlerden en çok etkilenen ve en büyük yıkımın olduğu yer ise Hatay ve ilçeleri oldu.

Başta HataySpor'un teknik direktörü Volkan Demirel ve Gökhan Zan'ın depremin hemen sonrasındaki gözyaşları ile karışık yardım çığlıkları ise hafızalardan asla silinmeyecektir.

Hatay ve çevresi hem çok stratejik hem de jeopolitik anlamda çok önemli bir bölge. Bu nedenle Hatay’ın depremde yerle bir olması ve bundan etkilenen halkın memleketlerini terk etmeye başlamaları, bu coğrafyanın demografik yapısının değişmesi endişesini de beraberinde getirmektedir

Hatay ve yöresini önemli kılan ve tarihin her döneminde göçlere açık olmasını sağlayan en önemli özellik, Anadolu’yu Çukurova yoluyla Suriye-Filistin’e bağlayan yolların kavşak noktasında bulunmasıdır. Ayrıca, Mezopotamya’dan Akdeniz’e çıkmak için kullanabilecek en uygun limanlar yine Hatay yöresindedir.

Aynı zamanda Hatay, birçok dinden ve inançtan insanların huzur içinde yaşadığı cami, kilise ve havra’nın bir arada olduğu inanç turizminin merkezi olan bir kültür kentidir. Hatay ve bölgesinin jeopolitik yapısı, coğrafi konumu eskiden olduğu gibi bugün de önemini korumaktadır.

Rusya, Amerika, İran’ın Suriye’de meydana gelen iç savaşa müdahalede bulunması, Ülkemizin güney sınırlarından Akdeniz’e açılmak için yaptıkları faaliyetler Hatay’ın Doğu Akdeniz’deki stratejik önemini daha da artırmaktadır. Ortadoğu, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlarımızın korunması anlamında Hatay ve İskenderun Körfezinin çok büyük bir önemi vardır.

Atatürk ve Hatay Sorunu

Lozan ve sonrasında Misak-ı Milli sınırları dışında kalan İskenderun Sancağı’nın Türkiye topraklarına katılması hiç de kolay olmaz ve bu uğurda Atatürk, doktorların kendisine uygulayacakları tüm tedavileri reddederek, bütün mesaisini Hatay’ın topraklarımıza katılabilmesi için harcar.

İskenderun Sancağı ve havalisinin önemini çok iyi bilen Atatürk, 15 Mart 1923 tarihindeki Adana seyahatinde karşısına siyah bayrak ve elbiselerle çıkıp, “Bizi kurtar” diye hıçkırarak ağlayan Sancaktan kendisini karşılamaya gelenlere “Kırk asırlık Türk yurdu yabancılar elinde esir kalamaz. Günü gelecek siz de kurtulacaksınız ” diyerek, İskenderun Sancağı ile ilgili bakış açısını çok net bir şekilde ortaya koyar.

Fransa’nın Suriye bölgesindeki manda yönetimini kaldırarak, bölgeye bağımsızlık tanımaya karar vermesi üzerine İskenderun Sancağında yaşayan Türklerin geleceğinin Suriye yönetimine bırakılması Türk Hükümeti ve bölge halkı tarafından tepkiyle karşılanır. Zira bu durumda Sancak’taki Türkler Suriye yönetiminde azınlık durumuna düşeceklerdir

Bu gelişmeler üzerine Atatürk, 1 Kasım 1936 tarihinde TBMM’de yaptığı açış konuşmasında “Bu sırada milletimizi gece ve gündüz uğraştıran başlıca büyük mesele, gerçek sahibi öz Türk olan Antakya ve İskenderun ile yöresinin mukadderatıdır

Bunun üzerinde ciddiyet ve katiyetle durmaya mecburuz. Kendisi ile dostluğa her zaman önem verdiğimiz Fransa ile aramızdaki tek ve büyük mesele budur. Bu işin gerçeğini bilenler ve hakkı sevenler, ilgimizin şiddetini ve samimiyetini iyi anlarlar ve tabii görürler" diyerek Fransa’ya gözdağı verir. (2 Kasım 1936 Cumhuriyet Gazetesi)

Hatay sorunu ile ilgili öncelikli olarak diplomatik çözümler üretmeye çalışan ve konunun Fransa ile Türkiye arasında çözülmesi gerektiğinin altını çizen Atatürk, Fransa’nın Milletler Cemiyetine gitmesinde de bir sakınca görmez.

Bu arada bazı Fransız gazeteleri Türkiye aleyhine yayın yaparken, bazı gazeteler ise “Türkler İskenderun’u hayati mesele yaparken samimiyetlerine inanalım. Türk İskenderun’u, Anadolu’nun emniyet anahtarıdır. Türklere emperyalizm isnadı (dayatması) hatadır. Türkler de herkes gibi kendi emniyetlerini düşünüyor” diyerek Türkiye’nin haklılığı konusuna vurgu yaparlar.

Ancak Türkiye’nin tüm diplomatik çabalarına karşın Fransa başta olmak üzere Milletler Cemiyetinin sorunu çözmek yerine zamana bırakıcı tavırları, Sancaktaki Türklere yapılan baskı ve zulümlerin giderek artması üzerine Atatürk, çözümün diplomatik yollardan olmaması durumunda Türkiye Cumhuriyeti’nin askeri harekât olarak da olaya müdahale edebileceğini göstermesi açısından İstanbul’dan trenle askeri birlikleri denetlemek üzere Konya’ya gider.

Bu geziye Başbakan İnönü, Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak ile Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Eskişehir’de katılır. Eskişehir’de Atatürk, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve Tevfik Rüştü Aras ile 4 saat süren bir görüşme gerçekleştirir. Daha sonra Atatürk Konya, Ulukışla ve Niğde üzerinden Ankara’ya geri döner.

Atatürk’ün bu seyahatinde Cumhuriyet gazetesi başyazarı Yunus Nadi de bulunmaktadır. Atatürk, Yunus Nadi’ye 6 Ocak 1937 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanmak üzere “Hatay meselesi hakkında” bir başyazı yazdırır.

Başyazıda “Türkiye başka cephelerdeki kuvvetlerini İskenderun-Antakya ve havalisini yalnız 24 saat veya 48 saatte ekstra milli kuvvetleri ile işgal edebilir. Ve onlar nasıl takdir eylesinler ki aynı kuvvetlerle bütün Suriye’nin işgali nihayet çok mahdud (sınırlı) bir zaman meselesidir.

Amma denilecek ki bu Fransa ile bir savaştır. Bunu Türkiye ister mi? Açık söyleyelim ki istemez. Fakat mecbur olduğu zaman işte bunu böyle yapabileceğinden emindir ve bu hesaba gerekirse bütün dünyaya karşı koymaya hazırdır” diyerek gerekirse Hatay sorununun çözümü konusunda savaşı dahi göze alabileceğini Fransa ve Suriye başta olmak üzere Milletler Cemiyeti üye ülkelerine de duyurmuş olur.

Eskişehir’de Atatürk ile görüşen Başbakan İnönü, Ankara’ya döner ve 9 Ocak 1937 tarihinde parti grubunda yaptığı konuşmada Hatay davasının müzakere ile halli yoluna girildiğini, «On beş gün daha sabır» diyerek Türk halkından sorunun çözümü için 15 gün daha sabretmelerini ister. (10 Ocak 1937 Cumhuriyet Gazetesi)

(SÜRECEK)