İktidar, bir kez daha “yeni sivil anayasa” söylemiyle karşımıza çıkıyor. Sanırsınız yıllardır yaşadığımız hukuksuzluklar, adaletsizlikler, yargı krizleri bir metin değişikliğiyle ortadan kalkacakmış gibi... Oysa bu “yeni” kavramı, halkın beklentilerine bir karşılık değil; iktidarın sıkışmışlığını perdelemeye çalışan eski bir oyunun yeniden ısıtılmış versiyonudur.

Bugün yapılması gereken yalnızca yeni bir anayasa tartışması değildir. Asıl mesele, var olan anayasanın keyfi biçimde uygulanması ve çoğu kez hiçe sayılmasıdır. Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmadığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının “bizi bağlamaz” denilerek yok sayıldığı, yargının bağımsızlığının yalnızca lafta kaldığı bir ülkede, “yeni anayasa” çağrısı umut değil, daha çok kuşku yaratmaktadır.

Yeni anayasanın “sivil” olacağını söylüyorlar. Peki, insanın aklına şu soru gelmez mi? Yirmi üç yıldır iktidardasınız, bugüne kadar yaptığınız değişikliklerle neden “sivil” bir düzen kurmadınız? Şimdi ne değişti de “sivil irade”den söz etmeye başladınız?

Gerçekte değişen bir şey yok. Bu söylem, bir yandan toplumun dikkatini dağıtmayı, diğer yandan da iktidarın mevcut gücünü pekiştirmeyi ve uzatmayı amaçlıyor. Eğer bugün bir “yeni anayasa”dan söz ediliyorsa, bu, ülkenin demokratik gereksinimlerinden çok iktidarın siyasal mühendislik hesaplarından kaynaklanmaktadır.

Asıl sorulması gereken soru: Yeni anayasa kimin için ve neden düşünülüyor?

Halkın ekonomik çöküşten alnının akıyla çıkması için mi? Hayır.
Emekçilerin güvencesizliğine son vermek için mi? Hayır.
Kadınların, gençlerin, doğanın sesi daha gür çıksın diye mi? Yine hayır.

Yoksa daha çok susalım, daha az sorgulayalım, daha kolay yönetilelim diye midir?

Endişemiz, hazırlanacak her taslağın halkı değil; sermayeyi, siyaseti ve tarikat yapılanmalarını merkeze alacak olmasıdır. Bir metnin başına “sivil” demekle o metin gerçekten sivil ve demokratik olmaz. Bir anayasanın meşru ve kabul edilebilir olması, halkla birlikte, halk için, halkın katılımıyla yazılmasına bağlıdır.

Yeni bir anayasa, eski zihniyeti değiştirmeye yetmez. Sorun yalnızca metnin kendisinde değil; iktidarın niyetinde ve hukuk tanımazlığındadır. Bugün var olan hak ve özgürlüklerin korunması bile, bu iktidar karşısında başarı sayılıyorsa; “yeni” söylemiyle güvence değil, güvensizliğin inşa edileceğinden korkmak için sayısız nedenimiz var demektir.

Bu yüzden konuşmamız gereken, “yeni anayasa” değil; hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, insan haklarının evrenselliği ve toplumsal barışın gerçekten uygulanmasıdır. Bunlar olmadan anayasa, ister “yeni”, ister “sivil” olsun, halkın değil, iktidarın anayasası olur.

Düzenin adını değiştirmekle düzen değişmez. Düzensizliği yasal kılmaya çalışan her girişim, halkın değil, iktidarın çıkarlarına hizmet eder. Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, yeni maddeler değil; sahici adalet, eşitlik ve özgürlüktür. Çünkü gerçek demokrasi, kağıtta değil sokakta başlar. Ve o demokrasi, halkla yazılmayan hiçbir anayasayı kabul etmez.