Genç Türkiye Cumhuriyetinin sanayileşme hamlelerinden biri olan İzmit Kâğıt Fabrikası ve burada üretilen Atatürk’ün deyimiyle “Medeniyet Hamuru”nun kısa bir öyküsü… Öykümüzün kahramanı ise Mehmet Ali Kâğıtçı… Türkiye’nin İlk Kâğıt Mühendisi.

Yurt dışındaki eğitimini tamamlayarak 1927 yılında Türkiye’ye dönen Mehmet Ali Kâğıtçı, Türkiye'de ulusal kâğıt sanayiinin kurulması gerektiği ve bunun başarılması için her türlü olanağın bulunduğu tezini savunmak üzere çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazar, konferanslar verir. Bu konferanslardan birinin sonunda 3 heyet kendisiyle görüşmek üzere randevu ister. Bu üç heyetten ikisi Merkezi Avrupa Kâğıtçılar Birliğinden gelen temsilcilerdir.

Avrupa Kâğıtçılar Birliğinden gelen temsilciler Mehmet Ali Kâğıtçı’ya “Sen bu fabrikayı kurup da ne olacaksın. Seni ya müdür yaparlar ya da en fazla genel müdür olursun. Bu konudan vazgeç. Oysa biz sana bir laboratuvar, enstitü açalım, ekspertiz bürosu açalım, her türlü davada ekspertiz olursun.  Ayrıca Türkiye kâğıt ithalatının %3’ünü sana verelim” derler. Tabii ki bu teklif Mehmet Ali Kâğıtçı tarafından reddedilir.

Üçüncü heyet ise Tütün İnhisarı İdaresi Umum Müdürlüğü (Tekel) adına gelen heyettir. 1928 yılında yapılan görüşmeler sonucunda Tekel adına kâğıt fabrikası kurmak için Mehmet Ali Kâğıtçı çalışmalara başlar, ihale evrakları, projeler, şartnameler hazırlanır. Tam teçhizat alınacağı zaman Ankara’dan Hükümetten gelen bir telgraf ile projenin iptal olduğu haberi gelir.

Türkiye’de kâğıt fabrikası kurulacağı haberini alan Avrupa Kâğıtçılar Birliği Türkiye’de kâğıt fabrikası kurdurmamak için harekete geçmiştir. Ülkemizde Almanca yayınlanan Türkische Post adlı gazetede anti propaganda yapmaya başlarlar. Hatta bununla yetinmeyip Teşviki Sanayi Kanunundan yararlanarak fabrika kurmak istiyoruz diyerek 2 uzman kişiyi araştırma yapmak ve rapor hazırlamak üzere Türkiye’ye gönderirler.  Ülkemize gelen uzmanlar Kastamonu ve çevresinde araştırma yaparak bir rapor hazırlarlar.

Raporda özetle “Bu memlekette çok su yok. Sular yazın kuruyacak şekilde az akıyor, kışın ise bol yağmurda çamurlu akıyor. Kâğıdı kurutmak için yeterli kömür yok, Kâğıt fabrikaları çok komplike makinelerdir. Dolayısıyla bunları çalıştıracak teknik eleman yok gibi birçok nedenlerden dolayı bu fabrika zarar eder” diyorlar.

Konu önce İktisat Bakanına, sonra Başbakan İnönü’ye, oradan da Atatürk’e gider. Atatürk ise kendisine verilen bilgiler ışığında “Sonuçta bu fabrika madem zarar edecek Cumhuriyetimizin ilk fabrikası zarar ediyor denmesin” diye proje 1932 yılına kadar rafa kaldırılır.

1932 yılında Londra’da İktisat ve Para Kongresi toplanır. Kongreye İş Bankası Genel Müdürü Celal Bayar ve beraberinde bir heyet katılır. Burada yapılan görüşmelerde sanayileşmiş ülkelerin temsilcileri kendi aralarında “Biz muayyen piyasalara ihracat ile geçiniyoruz. Birinci Dünya Savaşından sonra herkes kendi kaynaklarını işlemeye, kendi ihtiyaçlarını o kaynaklardan sağlamak için fabrikalar kurmaya başladılar. Biz aramızda anlaşıp müşterek bir cephe oluşturalım” diyorlar.

Celal Bayar bunu duyunca Atatürk’e konuyu özel bir mektupla bildirir. Onun üzerine şimdilik dursun denilen kâğıt fabrikası projesi raftan indirilir ve önce İş Bankasının sonrasında ise Sümerbank eliyle doğrudan devletçe kâğıt fabrikasının kurulmasına karar verilir. Atatürk, İktisat Bakanı Mustafa Şeref’i görevden alır ve yerine Celal Bayar’ı atar. Türkiye'de kâğıt, karton, ambalaj kâğıdı, gazete kâğıdı ve sigara kâğıdı üretecek bir fabrikanın projeleri Mehmet Ali Kâğıtçı’nın yönetiminde hazırlanır. Fabrika yeri için araştırmalar yapılır. Fabrikanın İzmit’te kurulması onaylanır.

İzmit Sümerbank Selüloz ve Kâğıt Fabrikası'nın temeli 14 Ağustos 1934 tarihinde atılır. Soyadı Kanunu çıktığında "Kâğıtçı" soyadını alan Mehmet Ali Bey, fabrikanın tesisi için kuruluş hazırlıklarını yürütür. Ancak fabrika zarar ederse az zarar etsin diye kapasite 24 bin tondan 12 bin tona düşürülür.

Bu arada Avrupa Kâğıt Üreticileri de boş durmaz. Alman hükümetine müracaat ederek Türkiye’ye Kâğıt Üretim Makinelerini vermemeleri için baskı yaparlar. Alman hükümeti ise döviz ihtiyacından dolayı ihracata her ne koşulda olursa olsun izin vereceklerini açıklayarak bu baskılara boyun eğmezler.

Bu gelişmeler üzerine Avrupalı Kâğıt Üreticileri sabotaj şeklini değiştirirler ve “Bu fabrika zarar ederse daha az zarar edersiniz. Selüloz bölümünü kaldırın. Siz bunu yapamazsınız” diyerek hükümeti ikna ederler. Böylece kâğıt fabrikasının selüloz kısmı da iptal edilir ve sadece kâğıt kısmı kalır.

Fabrika üretime geçeceği zaman selülozu verecek firma teminat parasını yakarak bu sefer de selülozu vermezler.  TRT’de Nazmi Kal’ın yayınladığı programda Mehmet Ali Kâğıtçı bu gelişmeleri “Bunun üzerine biz de bunlara devlet olarak tütün ve krom vermeyeceğimizi beyan ettik. Yapılan görüşmeler sonucunda bu firmalarla selüloz almak için anlaştık.

Fakat bu sefer de bize verdikleri selüloz reçine kusuyor. Burada amaç siz kâğıt üretemezsiniz. Bu sanayi sizde olmaz dedirtecekler. Fakat biz yılmadık. Ben çalışmalarıma devam ettim ve sonunda reçineyi selüloz elyafının içine hapsetmeyi başardım ve kâğıt imalatını gerçekleştirdik. Yeni keşif yapmışım. (Mehmet Ali Kâğıtçı, reçine kusan selülozların kullanılması ve şap yerine sülfürik asit tutkallarının yapılması gibi selüloz ve kâğıt sanayi için önemli bir buluşa imza atar)

Kâğıdı üretmemize rağmen Avrupalı Kâğıtçıların sabotajları bir türlü bitmez. Avrupalı kâğıt satıcıları yetkilileri Kırtasiye Umum Müdürünü (Devlet Malzeme Ofisi) ziyaret ederler. Ona derler ki “Sizin fabrika 12 bin ton üretim kapasitesine sahip. Sizin ihtiyacınız 24 bin ton. Biz size ucuz kâğıt verelim. Siz iç piyasaya pahalı satarsınız. Devlet maliyesine gelir olur, diyorlar. Daha sonra da diyecekler ki bunlar kâğıdı pahalı satıyor diye iç piyasayı da ele geçirip fabrikayı devre dışı bırakacaklar. Biz de kâğıt fiyatlarını daha da ucuzlatarak bunun önüne geçtik ve artık fabrika tam kapasite ile çalışmaya başladı” diyerek anlatır.

Türkiye Cumhuriyeti, tüm sabotajlara ve engellemelere rağmen 18 Nisan 1936 Cumartesi günü, ilk Milli Türk kâğıdına kavuşur. Fabrikanın açılış töreni ise İktisat Bakanı Celal Bayar’ın katılımıyla 6 Kasım 1936’da yapılır.

1941 yılına gelindiğinde Avrupa Kâğıt Üreticilerinin öngörüleri doğru çıkar ve siyasi hırslar, çekişmeler sonucu Mehmet Ali Kâğıtçı görevden alınır. Dünya kâğıt devlerini dize getiren bu dehadan bir daha yararlanmayıp bir köşeye atacaktır. Mehmet Ali Kâğıtçı, 1942 yılında, İstanbul Belediyesi Kimyahanesi Müdürü olur. Bu kurumun İstanbul Hıfzıssıhha Enstitüsü’ne dönüşmesinden sonra da Müdürlüğünü yapar.  1 Ekim 1982'de emekliliğini geçirdiği Heybeliada' da vefat eder.

“Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz” diyen Atatürk, bu sözleriyle ve başlattığı sanayileşme hamlesiyle emperyalizme, sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı verilecek ekonomik savaşı da kazanma azim ve kararlılığını ortaya koyar.