Dut dede’ye benim gibi yaramaz çocukları getirirler. Bu silindir biçimindeki taşa, yani Dut Dede’ye sıkı sıkıya sicimle bağlarlar, sonra ellerini semaya kaldırıp dua ederler, daha sonra da bağlı olan çocuğun yanından hızlıca uzaklaşırlardı. Uzaklaşırlardı ama yine de yanındaki bina köşelerinden gözetlerlerdi. Hem de çocuğun kendilerini göremeyeceği yerden. Bağlanan çocuk dört beş yaşlarında olurdu çoğunlukla. Çocuk bağlı olarak yalnız kalınca bağırır çağırır, tepinerek bağlandığı yerden kurtulmaya çalışır çabalar, kurtulamaz, bağıra bağıra ağlardı. Çocuğu bağlayanlar kendilerince zamanı geldiğinde gelirler “Bundan sonra yaramazlık yaparsen Dut Dede bırakmayacak” diye korkuturlar; yaramazlık yapmayacağına dair söz alırlar “dedesi söz verdi, artık yaramazlık yapmayacak, çözelim mi” diye de dede ile konuşmuş gibi onay aldıktan sonra çocuğu çözerlerdi.

Bugün bu olanları ben size anlatsam da, aynı yaşlarda, ben de çok aramaz olmalıyım ki, anam ve ablam beni de getirip Dut dede’ye bağladıklarını hiç unutmuyorum. Benim de yaşadığım aynı bağlanış, aynı sözler... ve çocuk yaşta yaşadıklarım dün gibi gözlerimin önünden hala gitmedi ve de ağlayışım, anamın ablamın dede ile konuşmaları kulaklarımdan silinmedi. Ben bağlanmakla uslanmış mıydım acaba? Bunu da anamla ablama sormak gerekir.

O yaşlarda yerinde duramayan çok hareketli, kötü düşücelerle değil, bilinçli veya bilinçsiz itiraz eden, öğrenmek amaçlı herşeyi sorgulayan çocuklara “yaramaz çock, haşeri, deli dolu” yakıştırmalar yaparlardı. Bugün bile ben, bu yaşımda, çocukken dedeye bağlanmama karşın hala yerimde pısırık pısırık oturamaz, hareketliyimdir. Boş oturamam, mutlaka birşeylerle meşgul olurum. Ailenin en küçüğü idim. Ve o yaşlarımda ailede bana “deli” derlerdi.

Bakın beni anam ve ablam Dut Dede’ye bağladılar ya, yıllar sonra benden habersiz eşimin itirazına karşın “götürmeyin, babası duyarsa size kızar” diye de karşı çıkmasına karşın benim çok hareketli ilk çocuğumu aynı yaşlarda götürüp aynı dedeye balamışlar anamla kayınvalidem. Ve yine aynı bağlanış, aynı ağlama ve dededen yine onay...

Yıllar geçse de ilmi gerçeklere sarılmayıp, çocuk eğitimi nasıldır, nasıl olur ve nasıl olmalıdır bilmeyen zihniyet hiç değişmemiş. Hurafelere inanış aynı ve hala ilme, fene yönelmeyen bir eğitim sistemine devam... Yazık ki ne yazık!

Şunu da söyleyeyim, rahmetli kayınpederim okumuş, inançlı, ‘Kafur Hocanın Oğlu Molla İzzet’ diye isim yapmış, hoşgörülü, anlayışlı, alim bir insandı. Hurafelere inanmazdı. Anam ve kayınvalidem çocuğumu Dut Dede’ye bağlayıp eve geldiklerinde hep birlikte yemek yerken, Dut Dede’nin uslandırdığı çocuk, yaramazlığına ilaveten bir sürahi suyu kayınpederimin başından omzuna doğru boca ediyor. O anda kayınpederim gülerek “Dut Dede uslandıracağı yerde kamburun üstüne bir kambur daha koymuş” diye hoşgörü ile karşılayıp hep birlikte gülüşüyorlar. Siz de bu söze güler misiniz yoksa ağlar mısınız bilemem...

de efsanevi bir söz dolaşır halk arasında Dut dede için. Şöyledir dolaşan söz. Ancak olmuş mudur yoksa uydurma mıdır, bilmiyorum.

(SÜRECEK)