Bugün Ahıska Türkleri 2. Dünya Savaşı’nda yaşanan zorunlu sürgünler nedeni ile Sovyetler Birliği’nden Türkiye ve Amerika’ya geniş bir şekilde dağılmışlardır. O zamanlar Sovyetler Birliği Türkiye’ye yönelik bir baskı kampanyası başlatmıştı. Stalin, Ahıska’daki Türklerin Sovyetlere düşman olması ihtimali ile Türk nüfusu temizlemek istemiş,. Bunun için de 1944’de Ahıska Türklerini kaçakçılık ve casusluk yapmakla suçlamıştır. Stalin tarafından Gürcistan’dan kovulmuşlar ve acımasız insan hakları ihlallerine maruz  kalmışlardır. O tarihde 115.000 Ahıska Türkü Orta Asya’nın çeşitli bölgeliren sürülmüş, bir kısmı da Türkiye’ye kaçmıştır. Bu kaçışlar ikinci kovulma ve ikinci kez yurtlarını terk etmedir.

Birinci kovuluş ve yurtlarını terkedişleri Rus Çarı zamanında 93 harbi diye bilinen 1877 Osmanlı-Rus savaşında yaşanmış ve ikincisinden çok daha hazin ve acı sonuçlar doğurmuştur.

Ahıska Türklerinin 93 Harbinde gelenlerin çoğunluğunun ilk iskan yerleri Bayburt ve Erzurum olmuş, bir kısmı da İç Anadolu’da iskan ettirilmiştir. Anadolu’da iskan ettirilenlerin hepsinde olduğu gibi 93 Harbinde Çorum’da iskan ettirilenlere de yer gösterilmiş, toprak verilmiş, bundan sonraki yaşamlarını kendileri çalışıp, kazanarak huzur içinde geçirmeleri sağlanmıştır.

93 Harbinde Rusların mezaliminden yurtlarını terkederek Ahıska’dan Anadolu’ya gelip Çorum’da iskan edilen dört kardeşin yerleşim alanı Osmancık Caddesi üzerindeki Selimiye Cami civarı ve Selimiye Sokaklarıdır. Çiftlik Mezarlığı aşağısında Ölçek cami civarında da iskan edilenler vardır. Hatta Çaygeçe’nin Sarılık ve Ölçek cami mevkileri “Muhacir Mahalelsi” olarak da bilinir ve tanınır olmuştur. (Kaynak: Vikipedi)

Sarılık ve Selimiye sokaklarda iskan edilen dört kardeşin başındaki saçlar erken dökülerek dazlaklaşmıştır. Çoğu yerlerde saçları dökülerek ‘dazlak’ olanlara “Kel” derler. Bu dört kardeşe de Kel Ebo, Kel İbo, Kel Memet, Kel Şerif denmiş.

Ahıska göçmenlerine yöremizde “Muhacir” dendiğini herkes bilir. İşte Çaygeçe’de Sarılık ve Selimiye sokaklardaki tüm Muhacir aileler bu dört kardeşten türeyenlerdendir. Zamanla kalabalık bir kitle oluşturmuşlardır. Bunca yıl geçmesine karşın yöresel dillerini bırakamayan; hala toprağa “Torpak”, köprüye “Körpü”, yaprağa “Yarpak” diyenler vardır. “Ataş başaa (başına), torpak karnaa (karına) diye ilenenler vardı. “Vayaan kalıyım” diyenler...

Sarılık ve Selimiye sokaklardaki muhacirler çok uyumlu ailelerdir. Köylerde yaşayan muhacirlerle hiçbir zaman bağlarını koparmamışlardır. Genellikle tarım ve hayvancılık yapmışlar, bağ bahçe oluşturmuşlardır. Çoğunluğu da merkeze bağlı Buran Köyünde yaşıyor.

Bakın, dünkü “Muhacir Balası Şakir Kaplan” anlatmasını şöyle sonlandırdı:

“Kendi bahçemizde kara kara ‘amasgane’ erikleri ve diğer meyveler konu komşuya dağıtılacak kadar çoktu ama, yine de Servet Amca’nın bahçesine meyve çalmaya giderdik. Hem de iddialı ve macera yaşamak için.  Servet Amca’yı hatırlamışken ondan bir anekdot aktarayım:

Servet Amca o yılların en gözde mesleği Arzuhalcılık yapardı. İlk gençlik yıllarında bir arkadaşımın işi için Servet Amca’nın Arzuhalcı dükkanına gittik. Arkadaşım meramını anlatırken ben biraz uakta duruyorum. Servet Amca bana bakıt baktı, ‘sen de mi macir (muhacir) balasısın? Kimlerdensin?’ diye sordu.

Ben çekinerek sorularını cevaplayınca, “Dinle beni bahçemin hırsızı. Senin gibilere canım kurban olsun. Siz beni görünce kaçıyordunuz. Şimdikiler kaçarken dönüp avradıma sövüyor” diye dertlendi.

Bu söz üzerine o kadar çok utandım ki, elim yüzüm kıpkırmızı oldu. Aslında Servet Amca bizi övüyordu. Gururlanmıştım. Anca ‘şimdikilerin’ sözüne de yerin dibine giresim geldi.”

(SÜRECEK)