Hızlı düşmelerlde kafamızın yarıldığı dahi olurdu. Buna karşın yine de asılırdık faytonlara. Kafamız yarılmış, kolumuz kırılmış aldırış eden kimdi. Çocukluk işte... Çocuk her yerde çocuk oluyor. O çocukluk günlerimiz çok güzel günlerimizdi. Keşke hep çocuk kalabilseydik...

Bazı faytoncular çocuklar asılmasın diye faytonun arkasındaki asılacak yere iki üç sıra dikenli tel çektirdi. Buna rağmen yine asılan olurdu. Bu sefer de asılıp inerken dikenli tellere takılan üzerimizdeki giyeceklerimiz y ırtılırdı.”

“Biraz daha ‘palazlayınca’ aklımız bazı şeyleri kavramaya başladı. Yine ortaklaşa aldığımız futbol topumuz da oldu. Maçlar da artık mahalleler arası oluyordu. Hem de çok çekişmeli... ayağımızda “kranpon” denen altı çivili futbol ayakkabısı yoktu ama, “kes” denen, altları eski kamyon tekeri parçası ile dikilmiş spor ayakkabılarımızı giyer, koştururduk toprak sahalarda. Ve maçların sonu yine kavgayla sonuçlanırdı. Huylu huyundan vazgeçer mi? Çaygeçeli olarak biz yenersek yine coşkuyla mahalleye dönerdik. Şayet yenilirsek hır gür eksik olmazdı. Hatta kavga sonunda bazılarımızın eli yüzü şiş ve morarmış olarak.”

“İlerleyen zamanda parçacılardan aldığımız forma şeklindeki tişörtlere, muhacirlerin eniştesi Bahri Hocamızın Güven Reklam tabela atelyesinde bedava numara yazdırarak takım kurduk. Daha sonraları da resmileşerek “Çaygeçe Spor Kulübü” adı altında bir spor kulübümüz oldu. Amatör ruhla oynadığımız futbol maçlarında elbette yendiğimiz de oldu, yenildiğimiz de. Ancak kavga gürültü yoktu artık. Yenildiğimizde, oyunda ne gibi hatalarımızınolduğunu sorguladık, yorumladık.

Çaygeçe Spor Kulübü on yıl faaliyet gösterdi. Bu on yıllık faaliyet döneminde birkaç defa ‘şampiyon’ olarak kupayı kulübümüze taşıdık. Şampiyon olduğumuzun sevinci, coşkusu bambaşka bir gençlik duygusuydu. Çoğumuzun o yılların yaşantısını anlatan fotoğrafları albümlerimizin en ön yaprakları arasındadır. Zaman zaman biraraya geldiğimizde çouckluk ve gençlik yıllarımızın yaşantısını ya’deder, gülüşürüz çocukluk kavgalarımıza.

Aslında istediğimizi alıp bulamıyorduk ama, huzurluyduk, mutluyduk. Çünkü her şeyin doğal olduğu gibi, hareketlerimiz ve kavgalarımız da samimi ve doğaldı. Azla yetinirdik. Kanaat her zaman her şeyin önündeydi bizim için. Ya şimdi? Onu da, bu anlattıklarımı okuduktan sonra siz değerlendirin.”

MUHACİRLER VE (MA’CİR MAHALLESİ)

Sarılık ve Selimiye Sokaklardaki haneleri “Muhacir” diye adlandırdık ya, aslında Ahıska Türkleri’dir.

Ahıska Türkleri, Gürcistan’ın güney batı ucunda, merkezi Ahıska olan, Masketi Bölgesinde yaşayan Müslüman nüfusa 20. yüzyılın ikinci yarısında verilen addır. Bölgenin adından dolayı Masketi Türkleri ya da Misket Türkleri olarak da bilinir. Bu farklı adlandırmalar Ahıska Türkü teriminin yeni olmasından ve tarihsel kaynaklarda yer almamasından kaynaklanır. Toplam nüfusu dört yüz bin veya altı yüz bin arasındadır.     

Yazı Çarşı ve Çaygeçe’nin ihtiyar delikanlılar takımı...

(SÜRECEK)