Yazı Çarşı meydanlığında, bağ bozumunda, bağlarından topladıkları meyveleri at arabaları ile, kağnılarla evlerine götürürken “Dayım, dayım bir elma...” diye meyve isteyişlerimiz vardı ki, anlatmaya değer.

Çorum’un dört bir yanı bağlıktır bilirsiniz. Ayarık, İbrahim Çayırı, Ilıca, Aşçılar, Fitne, Kapaklı, Köpeklik, Eskiekin, Poyralı, Aliki, Kuruçay, Elemin... bağları verimlilik açısından meşhurdur. Özellikle Ayarık, İbrahim Çayırı, Ilıca, aşçılar, Elemin, Kuruçay bağlarında bağı olan Yazı Çarşı ve civarında oturan aileler, bağ bozumu ve meyve toplama zamanında bağlarından topladıkları meyveleri evlerine götürürken Yazı Çarşı meydanlığından geçerlerdi. Elma, armut, erik, kayısı... gibi meyveleri ‘ha’lere (söğüt ve fındık kabuğundan örülmüş büyük sepet) doldurur, arabaya yükler, akşamın alacakaranlığında dönerlerdi. Oluklara doldurulmuş üzüm salkımları arabalarla, kağnılarla taşınırdı. Yazı Çarşı meydanlığından geçecekleri için, çoğunlukla biz gibi bağı olmayan çocuklar onların geçmesini beklerdik. Araba ve kağnı üzerindeki kişiden “Dayım dayım bir elma” diye isteyerek peşlerine düşerdik. Onlar da bizim isteyeceğimizi bildikleri için önceden hazırladıkları meyveleri araba üzerinde atarlar, bizler de kapış kapış toplardık. Bazen de üzüm salkımlarını uzatırlar, koşarak kim önce gidip ulaşmışsa o alırdı. Topladığımız meyveleri çayın içine yaptığımız emenlere kor, biriktirirdik. O aylarda çay kurur, su akmazdı. Ve bizim oyun alanımız olurdu.

Meyve isteme bir sefer olmaz, her geçen bağcıdan “Dayım, dayım” diye istediğimiz için, çay içindeki emenlerimizde biriken meyve çoğalırdı. Gelen bağcıların sonu kesilince emenlerimizdeki meyveleri gömleğimizin eteklerine doldurur evlerimize giderdik. Meyve isteyip eve götürme konusunda bir anım var ki anlatmadan duramayacağım:

Bir gün “Dayım, dayım bi elma” diye meyve istiyorum diğer çocuklarla. Akşam ezanı okundu, akşamın karanlığı çökmek üzere. Akşam evlerine giden büyüklerin “Yerler mühürlendi, haydi evlerinize gidin” diye eslenişlerine aldırış etmeden biz hala bağcı bekliyoruz. İlkokul ikide ya da üçteyim, iyice hatırlamıyorum. Çay içine biriktirdiğim meyveler kucak dolusu oldu. Ben meyveleri kucağıma doldurup eve gitme hazırlığı yaparken, görmediğim biri bana ‘okkalı’ bir şamar vurdu. Vurdu ki, feleğim şaştı. Kucağımdaki meyveler döküldü. Karanlıkta o kadar çok korktum ki, kucağımdaki dökülen meyveleri düşünmeden yediğim şamar üzerine eve doğru fırladım. Bir koşumda evi buldum. O korku ile eve nasıl girdiğimi bilmiyorum.

Kağnıya yerleştirilmiş Şınavat.

(SÜRECEK)