Eskiden aşağı yukarı bütün evlerin bahçesi ve bu bahçelerin birçoğunda da dut ağacı vardı.

Bu dut ağaçlarına kuşlar bilhassa sığırcıklar gelirdi hem de nerdeyse ağacın yapraklarının yarısı kadar olurlardı.

 

Böyle insanların çok geldiği, kalabalık yerler için söylenen, “dud’a sığırcık gelir gibi geliyor millet” diye bir tabir vardı şimdi İstanbul'da öyle oldu. Nüfusunun 15 milyona dayandığını yazanlar var. Genel nüfusu 60 milyon olup ta bir şehirde 15 milyon nüfusu olan ikinci bir ülke daha dünyada yoktur sanıyorum.

 

İşte bu bizim yıllardır kötü idare edilişimizin en güzel örneği. Bütün dut ağaçlarını oraya dikersen olacağı budur.

 

Alt yapı yok, ulaşım yok birde üstüne üstlük arada deniz ve onun boğazı var. Her gün iki milyon insan bir taraftan bir tarafa geçmek için mücadele versin, gününün 3-4 saati yollarda geçsin. Yol,  trafik rezalet. (Bu karşıdan karşıya geçmenin çaresi mutlaka bulunmalıdır) Ev kirası adamın aldığı maaşın yarısından fazla sonra, sonrası malum, haksız kazanç, rüşvet, hırsızlık, fuhuş.

 

Bunların niye anlattım, günün konusu BAYRAMPAŞA cezaevleri de ondan Bu cezaevi 25-30 senedir böyle. (Yolgeçen hanı)

 

 

Adamı bulup, mahkeme cezayı verinceye kadar namuslu memurun canı çıkıyor. Ama her 3-5 yılda bir af yasası çıksın ve sen bunları sal. On binlerce insan cemiyette suç işlemeyi sanat haline getirsin Zavallı, namuslu memur onlarla uğraşsın bunları yeniden içeri tıkmak için hem de canı pahasına.

 

Aslında cüssesi, kafa kulak yerinde, gözü pek bazı işini bilirler bu hapishaneye girmeyi kendileri icat ediyorlar herhalde. Maşallah hapishane değil en büyük ticarethane.

 

Hürriyet gazetesinden aldığım bazı rakamları aktarayım, sizde bana hak vereceksiniz: Bu cezaevlerinin eski bir savcısı burada yılda 50 trilyon liralık para kazanıldığını ve hepsinin de yasa dışı olduğunu ileri sürüyor. (Tabi rüşvet diz boyu)  Son 7 kişinin ölümüyle sonuçlanan olay sonrası sadece bir koğuşta 5 trilyon liraya yakın nakit para bulunuyor. Burası hapishane değil dev bir pazar.

 

Bu hapishanede telefon görüşmesinin dakikası 10 milyon, Cep telefonu 500 milyon, esrarın bardağı 30 milyon, kokainin gramı 300 milyon, silah taşıma 10 bin mark TV veya buzdolabı 20 bin dolar.

 

Gelelim silahlara 6 adet 9 mm.lik tabanca, uzun namlulu tüfekler, 3 telsiz telefon, 3 cep telefonu, 61 mermi, 18 adaptör, 6 adet bali ve 116 adet hap. Bana göre orada doğru dürüst bir arama yapılamamıştır. En az bunların 15-20 katını baz almak lazım.

 

Buraya Devletin sözü geçmediği gibi Hükümetlerde bu yaraya parmak basmıyor, basamıyor çünkü rüşvetin nereye kadar uzandığını ne büyük paraların döndüğünü herkes tahmin ediyor. Ama cerrahi müdahale edilmiyor arada bir pansuman, yum gözünü tut ağzını doldur mesaini. Gözlerimi yumarım vazifemi yaparım misali.

 

Büyük şehirlerdeki cezaevleri devletin, hükümetin denetimi altında değil, suçluların ve suç örgütlerinin denetimi altında. Adalet Bakanlığı her ne kadar inkâr etse de başta

 

BAYRAMPAŞA cezaevi olmak üzere bazı cezaevlerindeki koğuşlara cezaevi müdürü, personeli, jandarması, savcısı hiç kimse giremiyor.

 

Büyük Türkiye, Kıbrıs fatihi Ecevit, yürekli bildiğimiz Devlet Bahçeli nerede? Burayı Jandarma korumuyor mu? Nerede Jandarma Genel Komutanı?

 

Devletin ordusu dağdaki terörle mücadeleyi kazanmış, yurt dışından eşkıyanın başını alıp getirmiş.

 

Sayın Adalet Bakanımız bağlamayınız jandarmanın elini kolunu. Hapishanedeki 100-200 tane çapulcuyu bu yürekli insanlar bir günde yola getirirler. Buralar 1-2 ay gibi kısa bir sürede mutlaka kontrol altına alınmalı. Adalet bakanı bunu başaramayacaksa istifa etmelidir. Bunu millete açıkça ilan etmelidir.

 

Bu koltuklarda ne var anlayamıyoruz ki oturan yapışıyor kalkmıyor. Becersin beceremesin ölüm Allah’ın emri kalkmamda, kalkmam diyecekler neredeyse.

 

Asayiş sağlandıktan sonra 5-10 koğuş boşaltılıp, buralar 4-5 kişi kalacak şekilde bölünmeli, hücre evleri haline getirilmeli. Hapishanenin tamamı bu hale getirilmelidir. Odalara kameralar konup 24 saat merkezden denetim altına alınmalıdır.

 

23.8.1999 tarihli yazımda ben de Erzincan Valisi Sayın Recep Yazıcıoğlu’nun deprem bölgesine "Bölge Valisi" olmasını önermişim. Bu düşünce bende, felaketi duyduğum an hasıl olmuştu. Kendisi çok tecrübeli ve becerikli idi, sen böyle bir kıymeti al Ankara'da kızağa çek.

 

Tabii doğruları söyleyen susturulmalı. Tayinini duyunca küçük dilimi yuttum. Sayın Yazıcı, “dilimi kesecek halim yok” diyor. Ağzına diline sağlık. Ben birçok kimseyle konuştum, halk senin gibi valileri istiyor.

 

Valilerin milletvekillerini karşılamaktan da başka vazifeleri var. Konuşmak herkesin hakkı siz hükümetten önce devletin valisisiniz.  Hükümetler gider ama devlet bakidir.

 

 

Sayın Tantan sizin hayatınızın rotasını değiştirdi. İlk seçimde bakansınız sizi şimdiden kutluyorum. Bu millet kadre uğrayanların hakkını vermesini bilir.

 

Aslında bunda kötü niyet yok. Devlet idaresi ve demokrasi anlayışımız bu kadar.  Tarih boyunca bu böyle olmuştur.  Çok eski bir şiir, ne demiş şair:

 

Bir nar ağacı var

Bir de darağacı

Namerde nar ağacı düşer

MERDE DARAĞACI.

 

Sürçü lisan etti isek af ola.

 

Saygı ve sevgilerimle.