Yarından sonra yeni bir güne uyanacağız. Aslında buna özgürlüğe, demokrasiye, barışa, kardeşliğe, ulusça dayanışmaya uyanacağız desek daha doğru olur. 21 yıldır ülkemizin üzerine çöken karabasan sona erecek. Umudumuz ve geleceğe dönük hayallerimiz yeşerecek. Şahsen ben de yazılarımı özgürce ve sansürsüz, oto kontrolsüz yazacağım.

21 yıldır ülke yönetimindeki mevcut iktidarın, yönetimi bırakması elbette zor olacak. Etinden et koparmak gibi gelecek.  İktidar mensuplarında demokratik bir öz olmadığından, “halkın tercihi başımın üstüne” kolay kolay demeyecektir. Ulus olarak tek adam rejimi, Türk toplumunun bünyesine uyan bir sistem değildir. Biz saray rejimine yüz yıl önce son verdik. Dünyanın diğer İslam ülkelerine örnek ve önder olduk. Dünyanın bizden beklentisi de zaten bugünkü sistem değildir.

Aslında bu iktidar da topluma yolsuzluk, yasaklar ve yokluğu yeneceğiz diye geldiler. Ne var ki yolsuzluk cumhuriyet tarihinin doruğunda. Ülkeye adeta Timur’un filleri gibi girdiler. Ülkeyi soyup soğana çevirdiler. Ülkeyi adeta dar-ül harp-yağmalanacak ülke olarak gördüler. Sadece bir havaalanı ihalesinden bir milyar dolar alındığı iddia ediliyor. Kimse araştırma soruşturma bile yapamıyor.

Yasaklar doruk noktada, her şey yasak. İşlerine gelmeyen haberlere yayın yasağı koyuyorlar. Hukuk iktidarın sopasına dönüştü. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları bile uygulanmıyor. Dünyada 180 ülke arasında Türkiye 165’inci sırada, basına baskı konusunda. “Hak, hukuk, adalet” toplumsal bir slogana dönüştü.

Yokluk; Hepimiz bakkala, manava, kasaba girince yokluğu etimizde kemiğimizde yaşıyoruz. Günlük gelen zamlar dayanılmaz boyutlara ulaştı. Halk en temel gereksinimini yerine getirme, faturalarını ödeme konusunda kara kara düşünüyor. Memur, işçi, emekli ayın sonunu getiremiyor. 

Pazar günü yapılacak seçimlerde cumhurbaşkanı olacağına kesin gözü ile baktığımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu; Akşam, sabah 418 milyar dolar yolsuzluk parasını alacağım diye ülkeyi ayağa kaldırıyor. İşte çektiğimiz sıkıntıların temelinde bu yolsuzluklar var.

Basın ve yayının yüzde doksan beşini ellerine geçirdiler. Halka görmeyin, duymayın, konuşmayın diyorlar. Parti devleti kurdular. Cumhurbaşkanı bile partili, haliyle partinin cumhurbaşkanı. Halkını azarlıyor, korku salıyor. Halka “Terörist, zillet, illet, çürük… “ gibi garip sözler söyleniyor. Kadınlarımızı aşağılıyorlar “Sürtük, kadın mı, kız mı? Kadın, erkek eşitliği fıtrata ters… “ sözleri bunlara ait, kadın haklarını koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni kaldırdılar.

Peki, Türkiye halkı bunu hak ediyor mu? Bu bizim kaderimiz mi? Bu ve daha sayamadığımız benzeri tüm sorunları çözebilir, Pazar günü hepimizin vereceği oylarla bu kara yazgıyı değiştirebiliriz. Ya da yanlış oylarımızla, bu yarayı daha da derinleştirebiliriz.

Kendilerine saraylar yaparak, itibardan bahsediyorlar fakat yurt dışına çıkarken uygulanan vizelerle ve pasaportumuzun önemsenmemesi hakkında halkın itibarını görmemezlikten geliyorlar. Paramızın değeri yerlerde sürünüyor.

Tüm bu kötü gidişleri, oylarımızla Pazar günü değiştirme olanağı vardır. Pazar günü oylarımızı demokrasi, özgürlük, barış için kullanarak, cumhuriyeti de, ülkemizin kötü kaderini de değiştirebiliriz. Oylarımızla ülkenin tüm bireylerini kucaklayacak, cumhuriyeti ikinci yüzyıla taşıyacak uzak görüşlü, liyakat sahibi insanı seçerek, yeni bir güne uyanabiliriz.