bir resim düştü pencereme
resim içinde resim çok renkli çok sesli resim
içinde karmaşık duygular içinde çıkılmaz kuyular
kül içinde çıngı çıngı umut dolanmış yılan çıyan
çökmüş bir ağırlık babanın üstüne
babanın iki gözü yetim iki gözü kırk çeşme
çökmüş emirvari bir sessizlik yaşamın üstüne
yaslan muktedir resim senin devir senin yaslan
bir baba tikeler topluyor çöp bidonundan
öğlen öğünü müdür akşam öğünü müdür
ekmek kırıntılarından
bir anne görüyorum resimde mendil uzatan
bir çocuk görüyorum cam silen cam yıkayan
üstüme üstüme geliyor gökyüzü geliyor umman
elim fırçayı tutarsa bu resim dönecek maviye
açlığa gem vurulmaz açlık başıboş gezen düşman
el aman el aman
bu resim kendini çizecek tükenince zaman
bu böyle gitmez iki gözüm bu böyle gitmez
bu böyle gitmez teknetaş’taki iğde ağacı
çoktandır görmüyorum hala yalnız mısın
çoktandır görmüyorum bana dargın mısın
akşamın grisine karışan bulutlara uzadı mı kolların
yaprakların hafif de olsa titriyor mu meltemde
bu böyle gitmez nazlı ağacım
susuz derelere de açılır ark kurulur pınar
susuz derelerde akmaya başlar su
amazonlar dalga dalga iner ehil atların sırtında
atlar iner güneşte parlar koşumları boncuklu koşumları
karadeniz’in yeşilinden iner kızılırmak yayına
küre dağlarından ılgaz’dan bu tarafa çorum ovasına
çorum ovasına iner bereket ovasına
siyezler sayfı buğdaylar eker ekici
siyezler sayfı buğdaylar bu toprağın bin yıllık bilinci
sayfı buğdaylar biçer siyezler biçer orak
anadut kağnıya sap doldurur
harmanda yaba ekin savurur
eker biçer savurur akşam sofraya otururum karışmaz el bu böyle gitmez
inatla kendi toprağımda kara toprağımda yoğrulurum
kibele çocuklar doğurur wsapa çocuklar doğurur
çocuklar doğurur tanrıçalar başları beyaz bulutlarda
çocuklar doğurur analar gözleri ışıl ışıl gözleri yarın mavi
yanakları gül pembe saçları güneş sarı
gözlerinde okurum can yakınlığını yüreğim dolar
bir off çekerim durulmaz bir rüzgâr olur nefesim
çocuklar anaların kuzusu çocuklar yarınların yavrusu
güneş görmez kuytularda koklanır
tandır alevlerinde pişen ekmeğin kokusu
ağzı açık palazlara da ulaşır çorbanın buğusu
bu böyle gitmez köyün kesile kesile küçülen korusu
bu böyle gitmez
kadınlı erkekli insanlar gidip gidip boş dönüyor iş kapılarından
kitaptan gazeteden abeceden uzak çocuklar
tezgahlar ateş almış yaklaşılmıyor
pazarlar ateş almış yaklaşılmıyor
aktepe’den çocuk işçiler mamak’tan akdere’den
uzatıp uzatıp çekiyor başlarını resimlere
dikkatlerden uzak gözlerden uzak resimlere
ekranlar hep gri konu bile olmuyor haberlere
otur beraber okuyalım bu resim çok solgun
sen görmüyorsun bu resim çok solgun
rüzgârı duyuyor musun bu resim yırtılacak
sert vuruyor karayel bu resim yırtılacak
fırtına koptu kopacak bu resim yırtılacak
bugün beni arama yalnız ineceğim saman pazarı’ndan
yalnız tutacağım geminden ulus meydanı’nda ufka bakan atın
yalnız geçeceğim gençlik parkı’ndan
bugün yalnız gezeceğim hergele(n) meydanı‘nı
kağıt toplayacağım cam toplayacağım
yağmur tutacağım bugün beni arama
kuşlara yem atacağım kuşlarla yalnız konuşacağım
kuşlar dallarıma konarsa kuşlar etrafımı alırsa
biraz daha böyle kalırsam yalnızlığıma alışacağım
hiç istemem hiç istemem alışmak çok kötü
çok kötü aynı çılgada sürekli gidip gelmek
ben böyle yalnız yaşayacak insan mıyım şubat ayı
hep aynı çember içinde dolanacak mıyım
dönüp dönüp başımı çarpacak mıyım
bugün beni arama
pencereyi aralayıp yalnızlığıma bakacağım