Tarih yapraklarını şöylece bir tarayım;

Karakuşi Kadı’dan bir öykü aktarayım.

Karakuşi Kadı bu, ilginç hükümler verir;

Verdiği her hükümle durmadan çam devirir.

Bir gün çıkmış evinden çarşıya gidiyormuş.

Giderken de çevreyi kolaçan ediyormuş.

Bir fırının önünden geçerken durmuş birden.

Çünkü nefis bir koku geliyormuş içerden.

Bir de bakmış ne görsün bir güvecin içinde;

Nar gibi kızartılmış ördek varmış vitrinde.

Hiç zaman yitirmeden Kadı fırına girer;

Ördeği göstererek: “Bunu alıyorum” der.

Kadı’ya itiraz mı?  Denemesi bedava;

Deneyenler içinse hazır idamlik dava.

Fırıncı eğilerek: “Hay hay efendim” deyip;

Kadı’ya vermiş hemen ördeği paketleyip.

Fırın müşterileri doğrusu buna şaşmış.

Karakuşi Kadı da ördekle uzaklaşmış.

Fırıncı üzüntüyle arkasından bakarken;

Ördeğin sahibine ne demem gerek derken;

Adam çıkıp gelmez mi? Der ki: “Ördeğimi ver!”

Fırıncı boyun büker: “Senin ördek uçtu” der.

Bu sözün üzerine iş dönüşür kavgaya;

Müşteriler uğraşır, kavgayı ayırmaya.

Bu kargaşa içinde fırıncının küreği;

Kendini savunurken tıp tıp eder yüreği.

Fırıncı küreğiyle koruyorken özünü;

Gayrimüslim birinin çıkarmış bir gözünü.

Fırıncı korkusundan kaçarken sine sine;

Gayrimüslim yurttaş da düşmüş onun peşine:

Koşarken bir duvardan öte yüze atlamış;

Hamile bir kadının üzerinde patlamış.

Kadın çığlık atarak düşük yapmış o anda;

Kocası, fırıncının öfkeyle arkasında…

Kaçma, kovalama böylece sürüyorken;

Fırıncı: “Bu beladan nasıl çıkarım” derken;

Çarpar bir Yahudi’ye, onu devirir yere;

Yetişecekler diye bakmaz hiç gerilere.

Yahudi gelmekteyken çalıştığı işinden;

Öfkeyle kalkar koşar, fırıncının peşinden.

Zaptiyeler görerek el koyarlar duruma;

Derler ki: “Doğrusu bu. Gerek yoktur yoruma.”

Yakalayıp bunları Kadı’ya götürürler;

“Kargaşa çıkarmışlar, dalaşıyordu” derler.

Yaman koşucuları Kadı tek tek sorgular;

Konuyu anlayınca arkasından yargılar;

Ördek sahibi der ki gösterip fırıncıyı;

“Kim dindirir acaba içimdeki acıyı?

Davacıyım efendim ördeğimi hiç etti.

Diyor ki bilmez gibi ördeğin uçtu, gitti.”

  

Kadı sormuş: “Ne oldu bu adamın ördeği?”    

Fırıncı: “Uçtu” demiş “o adamın ördeği.”

Kadı açmış önüne karakaplı defteri;

Demiş ki: “Bu davanın işte burada yeri.

Ördeğin karşısında yazılı “tayyar” diye.

Bundan anlaşılır ki edilmemiş hediye

  

Tayyar “uçar” demektir suç değildir uçması;   

Fırıncının suçu yok, yerindedir kaçması.”

Fırıncıyı aklamış, Kadı bu son sözüyle.

Gayrimüslim yurttaş da kalan o tek gözüyle;

“Şikayetçiyim” demiş. Kadı bakmış deftere;

Demiş ki: “Okuyorum, iyi dinle bir kere.

Kim ki gayrimüslimin çıkarırsa çift gözü;

Çıkaran müslimin de çıkarıla tek gözü.

Öteki gözünü de fırıncı çıkarsın, bak;

Biz de bu fırıncının tek gözünü çıkarak.”

Gayrimüslim duyunca Kadı’nın bu sözünü;

Yitirmek ister mi hiç kalan o tek gözünü?

“Bir ikinci beladan esirgesin yaradan;

Vazgeçtim şikayetten,” deyip gitmiş oradan.

Çocuğunu yitiren kadının kocasına;

Kadı demiş: “Bu işler yansımadan basına;”

Demiş ki: “Vereceksin fırıncıya karını;  :

İnan ki dindirecek senin ahu zarını.

Düşenin yerine o bir çocuk koyacaktır;

Böylesi bir adalet inan ki size haktır.”

Bunu duyunca adam vazgeçmiş şikayetten;

Kimler memnun kalmaz ki böylesi adaletten.

Kadı, tüm suçlarından fırıncıyı aklamış.

Velakin ne yazık ki adaleti saklamış.

Kadı, bu kez soruyu yöneltmiş Yahudi’ye;

“Senin şikayetin ne, bekliyorsun ne diye?”

Demiş ki: “Ne diyeyim? Gelmiştim koşa koşa;

Yaşa adaletinle, efendim binler yaşa.”

***