Türkiye'nin en güvenilir sınav kurumunun düştüğü ya da düşürüldüğü duruma bir bakın, ne kadar utanç verici! Yıllarca saygınlığını korumuş bir kurum bu duruma düşürülmemeliydi.

Üst üste yapılan hatalar zinciri, ÖSYM'yi gözden düşürmek için bilinçli mi yapıldı, bilinçsiz mi yapıldı? Bilemiyoruz...

Önce KPSS sınavında sorular sızdırıldı. ÖSYM yönetimi değiştirildi.

YGS sınavında şifre ortaya çıkarıldı. Önce reddedildi, sonra kabul edildi. Ama kopya yok denildi.

8 ilin cezaevlerinde yapılan YGS sınavında soru kitapçıkları hatalı çıktı. 150 kişinin sınavı iptal edildi, yeniden yapıldı.

ikna olanlar, ikna olmaktan vazgeçer oldu. Konu önce Danıştay'a, oradan da İdare Mahkemesine iletildi. Savcılık soruşturma açtı..

Kısa bir süre sonra 24 Nisan 2011’de yapılan ALES sınavında yeni bir skandal ortaya çıktı. 500 soru kitapçığının hatalı olduğu görüldü.

Sonuçta, sınava giren tüm öğrencilerimizin kimyası bozuldu. Duruma el koyan savcılığın açıklamaları ise hiç tatmin edici olmadı ve sınav sonuçlar bu haliyle açıklandı.

Başarılı öğrenciler de, başarılı dershaneler de zan altında kaldı. Ne öğrenciler ikna olabildi, ne toplum ikna olabildi. Bu psikoloji ile LYS sınavına girilecek... Oysaki yapılacak iş, genel olarak bir özür dilemek ve sınavı hemen iptal etmekti.

Ne oldu da son yıllarda yapılan bu sınavlarda, üst üste bu kadar hata yapıldı? Güvenirliği çok yüksek bir kurum olan ÖSYM, niçin bu kadar yıpratıldı?

Bazıları, KPSS sınavından sonra oluşturulan Ali Demir yönetimini zor duruma düşürmek için, kurum içi bir hesaplaşmaya bağladı. Bazılarına göre de, basım işini yapan METEKSAN suçlandı.

Bazıları da bir kısım dershane ve bir kısım öğrencilere kopya vermeye bağladı. Oysaki kopya vermeyi düşünen el, bunu LYS sınavında düşünürdü. LYS öncesi ve daha düşük dereceli bir sınavda buna ihtiyaç duymayabilirdi.

Peki, asıl amaç ne olabilir? Sanırım ÖSYM'yi tasfiye ettirmek...

Çünkü bugün 157 üniversitenin üçte biri özel vakıf üniversiteleridir. Halen de çoğalmaktadır. Özel üniversiteler verdikleri eğitimin yanında ticari bir sektör olmuşlardır.

ÖSYM'nin ve merkezi yerleştirmenin tasfiye edilmesi, öğrencileri kolay yerleşebilecekleri özel üniversitelere yönlendirecektir. Birinci amaç gerçekleşirse devlet ünivereitelerinin kontenjanları dondurulup, özel üniversitelerin kontenjanları artırılacaktır.

Ayrıca ÖSYM'nin tasfiye edilmesiyle devlet memuru, kaymakam, savcı, hâkim alınmasında kadrolaşma daha da kolaylaştırılacaktır. TUS gibi, yurt dışı ve askeri lise sınavları gibi diğer tüm sınavlarda taraflı seçicilik kolaylaşacaktır.

Bu ülkede KİT'lerin özelleştirilmesinin önünün nasıl açıldığı unutulmamalıdır.. KİT'ler, önce içinden çürütülmeye başlanmıştır. Hizmet akışı ve verimlilik düşürülmüştür. Hantal bir yapıya dönüştürülmüştür. En sonunda KİT'lerin satışı, toplum tarafından istenir hale getirilmiştir. Ve de istenilen amaca ulaşılmıştır.

ÖSYM'yi tasfiye etmek isteyen el, işte bunun için önce şaibeli, sabıkalı bir durum yaratmak istemiştir. Tüm öğrencilerin ve toplumun gözünde ÖSYM'nin güvenirliği yitirilmek istenmiştir.

Ve de aynı KİT'lerde olduğu gibi bizlere ÖSYM kaldırılsın dedirtmek istenmiştir. Nitekim bazı eğitim sendikaları ve siyasetçiler ağzından dillendirilmeye başlanmıştır.

Oysaki bugün için Türkiye koşullarında, yılda 2 milyona yakın öğrencinin sınava girdiği, örgün eğitime seçilecek 270 bin kişinin seçilebileceği daha objektif, daha tarafsız bir alternatif sistem önerilememiştir.

Siyasi kimlik farklılığının, etnik ve inanç farklılıklarının seçicilikte ön planda tutulduğu ülkemizde ÖSYM'ye tavır almak, ÖSYM'yi tasfiye etmek isteyen eli güçlendirecektir      

Bugünkü koşullarda, daha objektif bir seçiciliğin oluşturulmasına kadar ÖSYM'nin yıpratılmasını engellemek, önceki güvenirliliğinin kazanılmasını sağlamak en doğru davranış olsa gerekir.

Umarım, ÖSYM'nin tasfiyesi ile ilgili yaptığım değerlendirmeler doğru çıkmaz. Eğer doğru çıkarsa, vay gele Anadolu çocuklarının haline...