KÖYÜN TIFIL MUALLİMİYİM

9 Kasım 1961, Perşembe

Köye gelişimin ilk haftası…  Bir sabah okula giderken yaşlı bir nine yolumu kesmiş:

“Dur hele yavrum, dur!” demişti bana.

Durmuştum.

“Buyur nine,”  demiştim.

“Yeni gelen “Tıfıl Muallim” sen misin yavrum?” diye sormuştu.

“Tıfılını bilmem ama yeni gelen öğretmen benim nine,” diye yanıtlamıştım.

 “Vah yavrum vah!.. Senin anan baban yok mu?”

“Var ninem. Neden sordun?”

“Nasıl ana babaymış ki onlar, yumruk yaşında seni, bu köye muallim olarak göndermişler?”

Bir anlam verememiştim yaşlı ninenin böyle konuşmasına.

 “Hiç mi ciğeri yok senin ananın babanın?”

Gülmüştüm bu sözü üzerine.

O sürdürmüştü:

“Daha sen kendin çocuksun baksana! Sakalın bıyığın bile çıkmamış. Hem mektepte senin kadar talebeler var. Nasıl okutacaksın onları?”

“Okuturum ninem, okuturum. Sakal bıyık öğretmenlik yapmıyor.” demiş, yürümüştüm. Kadıncağız da arkamdan bakakalmıştı.

Beni o zaman çocuk olarak gören bu yaşlı nineye, kızmadığımı söylesem yalan olur.

Sonra öğreniyorum ki köyde adım Tıfıl Muallime çıkmış.

KALDIRIM ÇİĞNEMEKLE ADAM OLUNUR MU?

12 Kasım 1961, Pazar.

Köyde düğün var.

Gelin, Kemallı köyünden getirilecek. Biz de Yusuf’un ısrarıyla Haydar, Çelebi ve düğün alayıyla birlikte yürüyerek Kemalli köyüne gidiyoruz. Kemalli, Sungurlu yönünde... Köyden oraya yürüyerek üç saatte ulaşıyoruz. Kemalli’nin de Sungurlu’ya uzaklığı yürüyerek bir saat çekiyormuş. O gün hava parçalı bulutlu. Öğle sonu gelini alıp, akşama doğru köye dönüyoruz. Bu da benim için bir değişiklik oluyor elbet.

Kemalli köyüyle ilgili sonradan duyduğum bir deyimi de buraya almadan geçemeyeceğim.

Köydeki gençlerden Süslü Ç. (öyle bir sıfat takmışlardı) Ankara’ya çalışmaya gitmiş; bir süre gurbette kalmış. Sonunda Ankara, İzmir dolaşmış gelmiş köyüne. Sırtında da lacivert bir takım elbise, boynunda kravatı, ayağında iskarpini ile kendini beğeniyor. Giyimine kuşamına, konuşmasına kendince özen gösteriyor. Köylü, memur takımının sırtında görmeye alıştığı, onun bu giyim tarzını yadırgıyor elbet. Ama o, çevresindekileri hor görüyor, onlara tepeden bakıyor. Konuşması ve tavırlarıyla, şehir de yaşamış, oranın bilgisini, görgüsünü almış havalarında. Bol palavralı konuşmalarının sonunda da:

“Ben kaldırım çiğnemiş adamım” diyerek, köyde yaşayanlardan farklı, onlardan üstün olduğunu duyumsatmaya çalışıyor her ortamda.

Eskiden kent ya da kasaba sokakları asfalt kaplama değil, kaldırım taşı ile döşeliydi. Buna Arnavut kaldırımı deniliyordu.

Bir gün yine Muhtar odasındayız. Söyleşiyoruz bir konuda. Sözü, saygısız biçimde Hacı Halil’in ağzından alan bu “kaldırım çiğnemiş Süslü Ç”:

“Siz o konuyu bana sorun. O öyle değil, böyle,” diye ahkâm keserek, ardından yine şöyle bağlıyor sözünü.

“Çünkü ben, kaldırım çiğnemiş adamım.”

Hacı Halil, onun saygısız davranışına, sözü ağzından alıp bilgiçlik taslayışına daha fazla dayanamıyor:

“Ulan oğlum,” diyor. “Cücük (civciv) yumurtadan çıkar da kabuğunu beğenmez misali; sen de içinden çıktığın köyü ve köyünün insanlarını beğenmiyorsun. Dört gün şehir köşesinde kalmakla adam olduğunu mu sanıyorsun? Kaldırım çiğnemekle adam olunsa, Kemalli’nin eşekleri adam olurdu. Çünkü onlar, her gün kaldırım çiğniyorlar. Ne kadar kaldırım çiğnerse çiğnesin, eşek eşektir yine de.”

Kaldırım çiğnemiş Süslü Ç, bu söze öylesine bozuluyor ki, odada daha fazla kalamıyor, sessizce kalkıp gidiyor.

Köylü, eskiden taşıt olarak atları, eşekleri ve kağnı arabalarını kullanırdı. Herhangi bir şey almak ya da satmak için kente-kasabaya en çok eşeklerle gidilirdi. Onlar köylülerin hem binit, hem de yük taşıma aracıydı.

Kemalli Köyü de Sungurlu’ya yürüyerek bir saat uzaklıkta olduğu için kasaba pazarına eşekleriyle iniyorlardı sık sık. Her inişlerinde de eşekleri kaldırım çiğniyorlardı elbet. Hacı Halil’in vurgu yaptığı da Kemalli köyünün eşekleriydi. Bazı insanların yaratılışlarında var olan, o asalet dediğimiz soyluluk yoksa kent görmeleri, kentte yaşamaları; deyimdeki gibi kaldırım çiğnemeleri onları bilgili, görgülü, kültürlü ve saygılı yapmaya yetmiyordu. Adam olmak çok farklı bir şeydi. Hacı Halil’in de halk bilgeliğiyle demek istediği buydu zaten.

(SÜRECEK)