Cannes 2008…

Nuri Bilge Ceylan, “Üç Maymun” filmindeki başarısıyla, “En İyi Yönetmen” ödülüne layık görülmüştür. Ünlü oyuncu Sean Penn’in daveti üzerine sahneye gelir.

Ağzından şu cümle dökülür:

“Bu ödülü, tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme armağan ediyorum.”

İşte, vatanını, milletini seven, daha ötesi yüreğinde sevgi taşıyan herkesi büyüleyen söz…

*

Yalnız ve güzel ülkem!

Nasıl bir sevgi ve nasıl bir burukluk yaratıyor insanın içinde…

Yurtsever diye tanımladığımız her bir bireyimizin, gerçek bir tutkuyla bağlı olduğu “güzel ülkemiz”…

Aynı zamanda da yalnız ve mahzun…

*

Uluslararası ilişkilerde dostluk diye bir kavram yoktur elbette, belirleyici olan çıkar ve güçtür.

Türkiye’mizin de, duygusal bağlarımızın söz konusu olduğu birkaç ülke dışında gerçek dostu yoktur. Belirttiğimiz gibi, olması da gerekmez zaten. Ama, düşmanları öyle çoktur ve düşmanlıkları öyle derindir ki…

Çünkü, uygarlıkların beşiği, Doğu ile Batı’nın geçiş noktasında, son derece stratejik bir konuma sahip bir coğrafyadır bu coğrafya.

Onun için de, ülkemiz, kötü niyetli bir takım provokasyonların, kışkırtmaların, terör hareketlerinin daima hedefi olmuştur ve olmaktadır.

*

İzmir Gaziemir’de bir Alevi vatandaşımızın duvarına yazılan çirkin yazı da, öyle sanıyoruz ki, böylesine provokatif bir komplodur. Kardeşi kardeşe düşman etmeye yönelik bir tezgâhtır.

Ama, gerek ülkemizde etnik ve mezhepsel ayrımları körüklemeye çalışan provokatörlere, gerekse tahrike kapılıp bu ve benzeri alçaklıkları sergileyen cahillere bu ortamı hazırlayan, ülkemizdeki aşırı kutuplaşma değil mi?

Ve gazete olarak, ikide bir toplumsal barıştan, kardeşlikten, birlik ve beraberlikten söz etmemiz, bu anlamda duyduğumuz kaygıların sonucu değil mi?

Kötü niyetlilerin ve cahillerin önünü kesebilmenin yolu, barış ve hoşgörü ortamından, toplumdaki yüksek gerilimin düşürülmesinden geçiyor.

Bunu hiç aklımızdan çıkarmamalıyız.