1945 yılına gelene kadar; “eğitim üretim içindir” felsefesiyle; çocuklarımızı eğiten; Onlara hayatı, yaşatarak öğreten, hayatı sorgulatarak gerçek yaşama hazırlayan okullarımız vardı.

Tren yollarına yakın, tarıma elverişli 21 bölgede kurulan bu okullara Köy Enstitüleri derlerdi

Öğrencilerinin tümü köy çocuklarıydı…

Herbiri bozkırların kurumuş çalıları, kavrulmuş ekinleri, susuzlıktan çatlamış toprakları gibiydiler okula başladıklarında.

Yalın ayaklarıyla, yırtık mintanlarıyla geldiler Gönen’e, Düziçi’ne, Aksu’ya, Çifteler’e, Kepirtepe’ye, Savaştepe’ye…

Asırların yarattığı ezilmişlik, sömürülmüşlük, horlanmışlık; daha da acısı, unutulmuşluğun, ötelenmişliğin, görmezden gelinmişliğin, yok sayılmışlığın yarattığı eziklik vardı üzerlerinde…

Yeni yuvalarında; şefkat gördüler, sevgi gördüler.

Eğitim gördüler.

Ham demirin işlendiği gibi işlendiler.

İşlendikçe Ferhat oldular.
Yardılar İdris Dağını.
Akıttılar Hasanoğlan’a suyu, gürül gürül…

Eğitildikçe özgüven geldi bu çocuklara

Dadaloğlu oldular.

Köroğlu oldular,
Kafa tuttular ülkenin dörtbir yanındaki Bolu Beylerine.
Yıktılar, salladılar o beylerin, o ağaların saltanatlarını.

Tolstoy’u Balzac’ı okudular koyun güderken.
Mozart’ı, Bethoven’i çaldılar dağ başlarında.
Moliere’i, Sophokles’i sahnelediler.

Saz çaldılar, kaval üflediler, ney üflediler…

Horon teptiler Beşikdüzü’nde kol kola.
Halay çektiler Yıldızeli’nde türkülerle.

Diz vurdular Ortaklar’da efeler gibi, efelerle...

Siz,
Her gece,
Mehtaba çıkarken Heybeli’de

Onlar, duvar ördüler, çatı çattılar enstitülerinde.

Harman yerlerinde yattılar, yıldızlara bakarak yaz geceleri,
Kazma salladılar yorulduk demeden.
Kerpiç döktüler, kerpiç.
Sızlanmadılar hiç.
Yakıştı çünkü nasırlı ellerine, kitap ile çekiç.

Kendi okullarını, kendi binalarını kendileri yaptılar.

1940 ve 1946 yılları arası 15 bin dönüm tarla, tarıma elverişli hale getirildi ve bu tarlalarda üretime başlandı,

750 bin fidan dikildi, 1200 dönüm bağ oluşturuldu,

150 büyük çaplı inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 100 km yol, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 20 uygulama okulu ve 12 elektrik santrali yapıldı.

Bu üretimden ve bu üretim biçiminden rahatsız oldu birileri,

Beyliklerinin, ağalıklarının, iktidarlarının, geleceğinden korktular.

Bir gün…

Birgün tam başlamışken yurt harmanında imece...
Bir gece,,..

Evet, ansızın bir gece…
Brütüsler çıktı karanlık inlerinden sinsice,

Çektiler zehirli hançerlerini,
Vurdular sırtlarından her birini teker teker ve sinsice...

Yarasalar çıktı mağaralarından

Halk düşmanları çıktı inlerinden
Hep birlikte sülükler gibi çöktüler üstlerine.

Yapıştılar gırtlaklarına, emmeye başladılar.
Emdikçe, emdiler .

Emdikçe emdiler kanlarını sinsice ve de haince…
Aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar emdiler, emdiler, emdiler.

Hem o eğitim ordusunun, hem ülkenin geleceğinin kanını, iliğini sömürdüler.

Daha o günlerden, bugünleri hazırladılar…

… …

Ne zaman Köy Enstitüleri dense;

Bir zamanlar uçak üretip, ihraç edecek teknolojiye erişmiş;

Salgın hastalıklarla boğuşan ülkelere bedava aşı dağıtacak düzeye ulaşmışken;

Şimdilerde her konuda Batı’ya muhtaç hale getirilmiş ülkem geliyor aklıma…

Zoruma gidiyor, kabullenemiyorum bu durumu…

* * *

“Şimdi ne alaka bu yazı?” demeyin.

Evet, tam yeri ve zamanı…

Ne yitirdiysek, cehaletin ve bağnazlığın tuzaklarından kendimizi kurtaramadığımız için yitirdik ve yitiriyoruz.

Köy Enstitülerinin kapatılması, her konuda geriye gidişimizin miladı oldu.

Muhtaç ülkelere aşı yardımı yapan bir ülke iken; aşı ve benzeri tıbbi malzemelere muhtaç konuma geldik / getirildik.

Hemen her konuda Batı’nın yardımına muhtaç durumdayız.

Tüketimimiz, üretimimizin kat be kat üstünde.

Buna karşın hâlâ aymıyor, cehaletin ve bağnazlığın labirentlerinde dolanmaya devam ediyor; cahil ve bağnaz kalmak için direniyoruz.

Yaşadığımız her felaket, yanlışlarımızı yüzümüze yüzümüze vuruyor.

İşte yaşadığımız, adeta bir kâbus olan korana virus olayı.

Doktor, hastane, sağlık kadromuz, laboratuarlarımız yeterli değil.

Biz neye yatırım yapıyoruz?

Bilim dışı, bilimsel eğitim ve üretim dışı alanlara…

Tarikatlardan, cemaatlerden, yobazlıktan ve yobazlığı kullanarak iktidar olma zihniyetinden bir türlü kendimizi kurtaramıyor; bir türlü ilme ve fenne yönelemiyoruz.

Bakın şu aşağıdaki rakamlara kararı siz verin.

İşte 2019 yılının istatistikleri:

Diyanet’in Bütçesi 12 Milyar TL

Sağlık Bakanlığı’nın Bütçesi 2,7 Milyar TL

Doktor Sayımız 107 BİN

İmam Sayımız 275 BİN

Hastane Sayımız 1.250

Cami Sayımız 85.000

Doktor Açığımız 105.000

İmam Fazlamız 115.000

Daha ne yazayım, ne söyleyeyim; neyi, nasıl dillendireyim; bilmiyorum ki…