Bugün İdlib için, neredeyse Suriye sorununun belirleyicisi oldu diyebiliriz.

Ve de Türkiye’ye yaşatılan en acı günlerin bir coğrafyası oldu diyebiliriz.

Öyle ki 27 Şubat 2020 günü, İdlib’de 34 askerin şehit olmasıyla toplum sarsıldı; siyaset sarsıldı; genelde Türkiye sarsıldı.

Bunun üzerine:

-Evet, “Suriye’de işimiz ne” denilebilir…

-Evet, Suriye’de bir batağa girildi denilebilir…

-Evet, “İdlib’de işimiz ne” denilebilir…

Denildi de… Kılıçdaroğlu böyle dedi; CHP böyle dedi; tüm muhalefet böyle dedi.

Ya da:

-Suriye, dışında kalamayacağımız bir sorundur denilebilir…

-Suriye’deki gelişmelere seyirci kalamayız denilebilir…

-Suriye’deki gelişmeler Türkiye’ye de yansır denilebilir…

Denildi de… Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle dedi; iktidar böyle dedi. Üstelik Erdoğan “…asıl hedef Suriye değil, Türkiye’dir” dedi.

Ve de iktidarın İdlib politikası bu söylemler üzerine inşa edildi.

* * *

Ama denilebilir ki;

-Çanakkale ile İdlib’i bir tutmak…

-Atatürk’ün Çanakkale savaşında “Ben size ölmeyi emrediyorum” sözünü, İdlib için dayanak yaparak ve de “Bay Kemal” diyerek muhalefete cevap verir olmak…

-Suriye politikasında, ABD ve İsrail’in bölgedeki politikalarıyla örtüşür görünmek…

-Suriye için, adeta kapalı bir politika izleniyor görüntüsü vermek…

-Ve de Suriye politikalarında, ta başından beri muhalefette kuşku yaratmak…

İktidarın politik tavrı özellikle bu olmamalıydı ve de olmamalıdır.

* * *

Bugün Suriye için Türk toplumunun kafası karıştırılmıştır.

Öyle ki, “şehitler” üzerinden ve de “şehitler tepesi” üzerinden telafisi zor olabilecek yeni bir kamplaşmanın önü açılmıştır.

İçten içe birbirine kin ve nefret kusan, çok tehlikeli bir gidişi içinde taşıyan yeni bir siyasal yarılma yaratılır olmuştur.

Ve de Siyaset ve genelde toplum, bir ortak noktada bile buluşamayacak siyasal ve toplumsal bir alana savrulur olmuştur.

-Hem de Ortadoğu haritası yeniden oluşturulurken…

-Hem de bölge, etnik ve mezhep çatışmalarına hapsedilirken…

-Hem de Ortadoğu’nun kaderi Ortadoğu ülkeleri tarafından değil, ABD ve Rusya tarafından belirlenirken…

Yani emperyal ve süper güçler çevremizde at oynatırken…

* * *

Eğer, bugün görünen duruma bakılırsa:

-İktidar cephesinin Suriye politikası bulanıktır.

-Esad, Esed olduğundan bu yana bulanıktır.

-Muhalefet ikna edilememektedir.

-Açık konuşulmamakta ve de tüm konuşmalar hamaset kokmaktadır.

Muhalefet cephesinde ise:

-Erdoğan karşıtlığına kilitlenir bir görüntü verilmektedir.

-Yalnız Suriye politikasına değil, her politikaya itiraz, bu kilitlenmenin bir dışa vurumu olmaktadır.

Ama Türkiye için daha da önemlisi:

-“Bahar Harekâtı” olarak sunulan İdlib’teki harekâtta ABD ile Rusya arasına sıkışmak, Trump ile Putin arasına sıkışmak…

-Ülkede, Suriye için telafisi çok zor olacak bölünmüş bir siyasal görüntü vermek… Türkiye için, daha büyük tehlikelere gebe olmak demektir.

* * *

Ne yapılmalı?

İşte bu fotoğrafı değiştirmek için ve de Hatay için bile “çalıntı eyalet” sözlerinin dolaşıma sunulmak istendiği bir günde, yapılacak iş:

-Öncelikle iktidarla muhalefet arasındaki önyargıların yıkılmasıdır.

-Genelde Suriye, özelde İdlib için ortak bir politikada buluşulmasıdır.

Ve de toplumsal bir heyecan yaratarak, her zaman sözü edilen milli bir duruşun gösterilmesidir.