Bir genç arkadaşım, Leyla Karataş, bir paylaşımında şöyle yazmıştı “Bazı kuruluşlar, bankalar, rejimler, devletler mum gibi kendi kendilerini bitirirler. Özellikle de insanlar, bile isteye muma vuran yel görevinde hızlandırırlar ölümlerini...

Aferimmm devammm, kim üstüne alınıyorsa...Haydeeee”

Bir ülkede yoksulluk artıyorsa buna koşut olarak, bir anlamda ters orantılı olarak da tanımlanabilir, bazı şirketler, özellikle bankalar sürekli kazanır. Bazı kuruluşlar çökerken bazıları yükselir, büyür, dal budak salar.

Anamalcı düzende Ekonominin yasası böyle işler. Kaybeden varsa kazanan da vardır. Tarla, bağ, bahçe, traktör, emlak vb. kıymetler el değiştirir. Kaybeden daima emek kesimidir. Yoksulluk somutlaşır, insanların gıda maddeleri, temizlik maddeleri, giysi, düşünsel bazda gelişimi etkileyen kitap, iletişim araçları gibi birçok temel nesneye ulaşmaları güçleşir, hatta olanaksızlaşır; sanat kurumları bir bir kapanır. Gazete giren ev sayısı azalır, okunan kitap sayısı düşer, buna koşut olarak düşünce üretilemez hale gelir. Düşünen, çözüm üretmek için uğraşan insanlara ‘uzaylı’ gözüyle bakılır. Üstü kapalı olarak istenen de budur: düşünme, söyleneni uygula! Biz herkesin yerine düşünür, konuşur, söyleriz! Ne âlâ memleket! Açlık sabah kahvaltı yapamadan okula giden çocuk yüzlerinde ete kemiğe bürünür.

Günümüz bu olumsuzlukları yaşayan örneklerle dolu. Ekranlardan çocuğuna süt alamayan, besleyemeyen anne feryatları yükseliyor. Anamalcı düzende her iktidar kendi karanlığını taşır, işleyiş tüm acımasızlığıyla sürdürülür. Yukarda sözü edilen kuruluşların kendi kendilerini bitirmeleri köklü bir alt-üst yaşanırsa gerçekleşebilir, buhranların varacağı noktaya da bağlı olarak.

Ancak insanlar için gidiş biraz daha farklıdır, çok kolay bitirir bireyler bir yerdeki konumlarını, değerlerini ya dikkatsizlikten, ya bilinçaltlarında yatanı dışa vuran istemsiz sözlerden ya da bilinçli olarak söylediklerinden dolayı. Hiçbir özür kapatamaz patavatsızlıkları; verilen değer zedelenmiştir. Ne kadar düzeltmeye çalışılsa da, kırıldıktan sonra yapıştırılarak eski haline döndürülmeye uğraşılan bir vazonun dış yüzeyinde saklanamayan yapıştırma çizgileri gibi kalır izleri. Artık birey tanıdığımız birey değildir, değer zedelenmiştir.

Kırmayalım birbirimizi, kabullenelim olduğu gibi birbirimizi, dostlukları öldürmeyelim, dilleri örselemeyelim, insanları ötekileştirmeyelim, gönülleri hoş tutalım, hoş görelim farklılıkları, hoşgörü kılavuzumuz olsun.

“kılavuz ol gönül bana/kalk gidelim dosttan yana”