Eğitimci-sanatçı Hasan Tuluk, KTÜ Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi olan oğlu Prof.Dr. Ömer İskender Tuluk’la birlikte Güpür Hamamı’nda teknik çalışmalar yaparak, bu bilgileri kamuoyu ile paylaşmıştı.

Tarihi Kentler Birliği’nin yayın organı Yerel Kimlik Dergisi, Hasan Tuluk’un Güpür Hamamı ile ilgili daha önce yayınlanmış yazısını, Geleceğe Taşınan Yazılar adı altındaki özel kitaba aldı.

Hasan Tuluk, önerisini gerekçelendirdiği çalışmasında, hamam kültürünün toplumumuz açısından taşıdığı öneme dikkat çekerken, Çorum’un geleneklerine de duygusal bir yolculuk yapıyor.

“HAMAMLAR, AYNI ZAMANDA SOSYALLEŞME MEKÂNLARIYDI”

“Osmanlı toplum hayatında hamamların önemli bir yeri vardır. Hamamlar, temel temizlenme ihtiyaçlarnı karşılamanın yanında bulunduğu şehir için aynı zamanda kültürel kimliğin de bir parçası olmuşlardır. Bu yıkanma, temizlenme ihtiyacı kimi zaman halka açık çarşı hamamlarında, kimi zaman varlıklı aileler için konak hamamlarında, kimi zaman da sıradan evlerin gusülhanelerinde giderilmiştir. Köy halkının hamamı ise Çorum yöresinde yunaklıklardır.

Şehirler için çarşı hamamları, köyler için yunaklıklar aynı zamanda birer sosyalleşme mekânıdır da. Zira haftanın belirli günlerinde çarşı içindeki hamama gitmek şehir ahalisi, ama özellikle de kadınlar için birer iletişim kurma, haber alıp verme, dertleşme, yani sosyalleşme yerleridir. Köy ahalisi için bu ihtiyaç, aynı zamanda çamaşır yıkama mekânı da olan yunaklıklarda karşılanmıştır.

Çorum'da Paşa Hamamı, Yeni (Ali Paşa) Hamam ve Güpür Hamamı birer çarşı hamamıdır. Bilinen yegâne özel hamam bugün Ömer Paşa Konağı bahçesinde harap haldedir. Gusülhaneler ise geleneksel Çorum evlerinin neredeyse alternatifsiz temizlenme mekânıdır ve bazı örneklerde suyun aynı mekânda ısıtıldığı ilginç uygulamalarla dikkati çekerler.

Osmanlı hamam kültüründe olduğu gibi; güya (damat) hamamı, asker hamamı, gelin hamamı hamam kültürünün Çorum'daki belli başlı eğlencelerindendir. Evlenecek genç erkek ve kız çocuk için, ya da askere gidecek delikanlılar için düzenlenen hamam toplantılarında gençler ve yakınları kendi aralarında eğlenirlerdi.

Hamamlar evlenme çağına gelmiş erkek çocuklara anaların kız beğendiği mekânlardı aynı zamanda. Hamama sonradan gelen dostların hamam paralarının "sıhhatler olsun" dilekleriyle ödenmesi; yaşı küçük, görüntüsü olgun erkek çocukların kadın hamamlarına alınmaması, ısrarcı olanlara "babasını da getirseydin" alaycı serzenişi; hamam çıkışı sokakta karşılaşan kadınların birbirlerinin ellerini tutarak salavat getirmeleri, çocuk ve gelinlerin büyüklerin ellerini öptükten sonra iyi dileklerde bulunup ayrılmaları da bu kültürün bir parçasıydı.

Kadınların hamam keyfi daha eğlenceli olurdu. Kanaviçe işlemeli hamam bohçasına hamam eşyaları konduktan sonra aile büyükleri, örtündükleri atkı, siyah çarşaf ya da Çorum'a has döşeme içerisinde ve koltuk altına aldıkları bohça ile hamama giderlerdi. Bohça içinde; hamam tası, tarak, sabun, lif, kese ve kil olurdu. Kil, saçın açılmasını kolaylaştırdığı için önceden ıslatılırdı. "Hamama gidecek kadın akşamdan kilini ıslatır" sözü bu geleneğin ürettiği atasözüdür.

Kadınlar gün boyu hamamda kalırlar; pazar ekmeği, pervede, pekmez, mayalı, çörek götürmeyi de ihmal etmezlerdi. Hele bir de bütün turşu varsa hamam sefasına doyum olmazdı. Göbek taşına serilen örtü üzerine doluşup karınlar bir güzel doyurulurdu. Eğlenen grup dışındaki hamam sakini çocuk ve yeni gelinler de ihmal edilmez, gözü açık bir yakının "Anam turşu pek güzel koktu. Biraz verir misin?" talebine çoğu durumda "O nasıl söz. Al anam al!" diyerek karşılık verilirdi.

Osmanlı döneminde, hatta bu yüzyılın başına kadar hamamlar sosyal yaşamın neredeyse ayrılmaz bir parçasıydı. Hamamlar çoğu gün ve belirli saatlerde aşırı kalabalık olur, erken gelip bir kurnanın başına çöreklenen kadınlar, yakınlarını da yanlarına alınca uzunca bir süre oradan ayrılmaz, yer bulamayanlar da en yakın kurnadan hamam tasıyla su alarak boş bulduğu bir köşede yıkanmak zorunda kalırlardı. Kimi zaman bu durum sert tartışmalara da neden olurdu. Böyle bir zamanda hamamdan dönen bir kadına sorulan "Hamam nasıldı?" sorusuna "Tas tas üstünde" cevabı verilirdi.

Çorum'da hamama gitmek çocuklar için de eğlenceliydi. Bakırcı esnafının kız çocukları şanslı olanlardandı. Babanın yaptığı küçük bakır helke ya da hamam tası çocukların başlıca oyuncağı olurdu. Götürülen kabuklu ceviz ile içi-dışı kalaylı bu kaplarla oynanır, vakit geçirilirdi.

Hamam kültüründe yaşlı ya da kimsesiz kadınlar da unutulmamıştı. Hamam sakini aile büyüğü tek başına gelmiş yaşlı bir kadını gördüğünde, kızı ya da gelinini gönderir yardımcı olmalarını sağlardı. Sırtı keselenip yıkanan kadın da dua ederek karşılık verirdi. Yaşlı kadın hamamda tanıdık birisini bulamasa da yanı başında duran, hal ve hareketinden emin olduğu gence "yavrum şu sırtımı keseler misin?" demesi yeterliydi.

Çorum'da geleneksel sanatların itibar gördüğü yıllarda esnaf ve zanaatkarların hafta sonu yorgunluklarını attıkları yerler de yine hamamlardı. Bakırcı ustalarının kalfa ve çıraklarıyla birlikte hamama gitme geleneği yıllarca sürdü.

Hamamda gün boyu çay servisi olur; çaycı, hamam içinde köşe bucak koşuştururdu. Kimi, demli ve kesme şekerli çay, kimi de limonlu kant isterdi. Kırmızı beyaz desenli seramik tabak içinde ocaktaki buharıyla getirilen sıcak su bardağına yarım dilimlik limon, posası çıkıncaya ve bardağın yüzeyinde limon lifleri görününceye kadar sıkılır, parmaklar arasında kalan limon suyu hararetli dudaklarla buluşturulduktan sonra keyifle içilirdi. Sade gazoz da hamam sefasının değişmezlerindendi. Büyükler tembih etse de zararına aldırış etmeden buz gibi gazoz zevkle içilirdi.

Ramazan gelmeden 10-15 gün önce evlerde hanımlar -Çorum tabiriyle- "ev kaldırır", köşe bucak temizler, sonra da hamama gidip temizlenirlerdi. Ramazan ayı böyle karşılanırdı. Ramazan'da hamamlar sabaha kadar da açık olurdu. Gençler de bunu fırsat bilir, hamamda eğlenir, yeni güne de sahuru yaparak başlardı. Başta tava mayalısı, katmer, yanıç, kayısı hoşafı, pekmez ya da çay da hamam sahurların başlıca yemekleri olurdu.

(SÜRECEK)

Editör: HABER MERKEZİ