Konuklarım vardı.

Televizyon, “Haluk Bilginer, Şahsiyet Dizisi ile Emmy Ödüllerinde En İyi Erkek Oyuncu seçildi…” anonsunu geçince; konuklarım tek tek takdir duygularını dillendirdi. Alkışlayan oldu.

Sonra da bakışlar, “Sen niye bir şeyler söylemiyorsun” modunda bana çevrildi.

“Cehaletimi bağışlayın” dedim. “Bu Emmy Ödülü patentinin hangi ulusa ait olduğunu bilmiyorum… Onu bilmeden yorum yapamayacağım.”

Bu konularda oldukça donanımlı olan bir konuğum, “Amerika…” dedi.

Konuğumun bu yanıtı üzerine; “Hayırlı olsun, dilerim bu işin sonu Orhan Pamuk’un yarattığı hüsran benzeri bir hüsran olmaz..” dedim ve ekledim.

“Haluk Bilginer’in sanatı tartışılmaz. Bilginer gibi bir sanatçıyı eleştirmeye ne haddim ne de sinema ve tiyatro kültürüm elvermez. Bekleyelim görelim, dilerim ardından bir çapanoğlu çıkmaz…”

Çıktı.

Haluk Bey, bir coştu, pir coştu.

Adamın birisi gibi aldı sazı eline “Atatürk'e tapınmaktan vazgeçemedik…” dedi

Hızını alamadı; Andımızın kaldırılmasının, yerinde bir karar olduğunu belirterek; “Benim varlığım neden Türk varlığına armağan oluyor(muş)?” dedi.

!!??...

Hoş geldin 2.Orhan Pamuk!

Batı bu tür ödülleri durduk yere vermiyor demek ki. Ya da bu ödülleri verirken, şart koşuyormuş demek ki.

“Sana bu ödülü veriyorum ama ülkene gidince; ‘Türkler Ermeni soykırımı yapmıştır…’ diyeceksin. Ya da sana bu ödülü veriyorum ama ülkene gidince; ‘Benim varlığım neden Türk varlığına armağan oluyormuş…’diye zırvalayacaksın… “ deniyormuş.

* * *

Hiç kimsenin Atatürk’e taptığı maptığı yok Sayın Bilginer.

Atatürk’ü seven, sayan herkes ‘Atatürk’ün düşüncelerini benimsediği için’ onu Ulu Önder olarak kabul eder.

Sapla samanı birbirine karıştıran İslam coğrafyası dışında tüm ülkeler, uzayda cirit atıyor; uygarlık yolunda büyük mesafeler katediyor.

İslam dünyası yerlerde sürünüyor.

Neden?

Çünkü içlerinden Atatürk gibi liderler çıkmıyor. Çıkmasına izin verilmiyor.

Tek bir Atatürk, sadece ve sadece bizim toplumumuzdan çıktı

Dört bir tarafı düşmanlar tarafından işgal edilmiş bu toprakları; tüm yokluk ve sefalete karşın (daha da önemlisi dış düşmanlar kadar iç düşmanlarla da tek tek mücadele ederek) yeniden Türk yurdu yaptı.

Yaşadığı sürece de ülkesini “tam bağımsızlık” ilkeleriyle yönetti.

Dahası, o yoklukta, yüzlerce fabrikanın yanında, uçak fabrikası kurup, ülkeyi, uçak ihraç edecek teknolojiye eriştirdi.

Yıl 2019. Bırakın uçak yapmayı, otomobil yapamıyoruz hâlâ…

Ondan sonra gelen liderlerin(!) bu ülkeye ne verip, neleri götürdükleri ortada.

Türkiye Cumhuriyetinin Ulu Önder’le başlayan büyük hamlesinin kırılma noktası 10 Kasım 1938’dir.

O tarihten bu yana, emperyalist güçlerin güdümüne giren ülkemizin hali ortada.

Atatürk, onun için Ulu Önder’dir Sayın Bilginer.

Bugün Ulu Önder deyip, Atatürk’ün manevi kişiliğine sarılanlar; onun düşüncelerinde, onun ilkelerinde, onun yürekliliğinde, onun dürüstlüğünde, onun vizyonunda lider(ler) beklentisi içinde oldukları için Atatürkçülük kavramını diri tutuyorlar.

10 Kasım 1938 yılından bu yana rahmetlinin bırakın kopyasını, yarı kapasitesinde (bile) olan bir lider çıkmadığı için, onun adını dillerinden düşürmüyorlar.

Dahası vefa borçları nedeniyle kurtarıcılarına saygı gösteriyorlar.

Sapla samanı karıştırmayın Sayın Haluk Bilginer.

Ayrıca bu ülkeye varlığını armağan edecek o kadar çok yurtsever var ki; sizin varlığınıza hiç ama hiç ihtiyaç yok.