Devlet, en etkili, en güçlü siyasi birliktir. Devletin yönetim biçimi ne olursa olsun demokrasi ile taçlandığında mutlu olur halk. İngiltere bir krallıktır ama demokrasi kültürü, kraliçeyi gölgede bırakır. Türkiye bir Cumhuriyet'tir ama, sözde demokrasi saçımızı başımızı yoldurur.

Kimi dönemlerde ülkeyi yönetenler işlerine geldiğinde demokrasi treninde yolculuk yaparlar, işlerine gelmeyince de trenden inerler, deveye binerler. Düşeceklerini bile bile ata da binerler, attan inip eşeğe de binerler. Bir de gözümüzün içine baka baka pişkinliğe vurmazlar mı? "Keyfimin kahyası mısın? " demezler mi?

Demokrasi kurallarını süsleyen en rahatlatıcı renkler, etik değerler ve vicdandır.

Demokratik yönetimlerde de her güzelin bir kusuru vardır. Beşer şaşar. Beşer denilen, insandır.

Seçimler yapılır. İyilik, güzellik beklenir. Bir de bakmışsınız örgütlü kötülük iktidar olmuş!

Açgözlü,

Yağmacı,

Ahlaksız,

Vicdansız...

Böyle yöneticilerin yönetimindeki  ülkelerde devletin fabrikalarını, devletten alıp, yandaşlara satarlar. Yandaşları zenginleştirmek için olmadık, akla gelmedik dalavereler çevrilir. Bir almak için bin güzelliğin kanına girilir. Sanılır ki bu devran böyle sürecek.

Ne hak,

Ne hukuk,

Ne adalet...

Oysa gerçekler öyle değildir.

Halk, deniz gibidir. Gün gelir açgözlüyü, yağmacıyı, ahlaksızı, vicdansızı kıyıya sürükler, atar.

Atar atmasına da geride acı kalır.

1974-1975 yılları. Benim de 20'li yaşlarım. Bala Ortaokulu'nda öğretmenim. O yıllar Amerika Türkiye'ye ambargo uyguluyor. Tüpgaz, petrol, yağ, kömür karaborsada.

Kıtlık çekiyor halk.

Kar kış.

En çok aranan da kömür.

Bala; "yüce, yüksek" anlamlarına gelir. Kış aylarında yüksek yerlerde aman vermez soğuk ayaz, acı yel. Bala, Ankara'nın ilçelerindendir.

Kömür ocaklarının birinden bir kamyon kömür gelir, Bâlâlının dişinin kovuğunu doldurmaz gelen kömür. Daha kömür kamyondan boşaltılmadan saatlerce önce sıraya, kuyruğa giren halk, saat zembereği gibi boşalır. Kavga döğüş...

Hacı Şahsuvaroğlu belediye başkanı. Kömür kamyonunun geleceğini, sabah sabah yine kıyamet kopacağını bilir. Uykuları kaçar, yatağa sığmaz olur, kalkar, kömür kuyruğundaki halkın başına geçer. Halkla birlikte onun da iliklerine işler kış soğuğu.

Halk, Hacı Şahsuvaroğlu'nu sever.

O günlerden bu günlere geldik.

Aradan elli yıl geçti. Anılarda yaşıyor Hacı Şahsuvaroğlu. Elli yıl sonra başka başka kuyruklarla tanıştı halk. Gece saat dörtte, beşte et kuyruğuna giriyor emekli. Gündüz de ekmek kuyruğuna....

Bir kilo ucuz kıyma almak için insanlar kuyruğa girerken yöneticiler ne yapıyor? Elli yıl önce Hacı Şahsuvaroğlu'nun yaptığını mı yapıyorlar? Onlar da ellerinde bir kilo kıyma ile mi gidiyorlar sabah sabah evlerine?

Zor günlerde, dar günlerde gerçek yöneticilerin yataklarında çivi çakılıdır.

Yan gelip yatamazlar. Çiviler batar.

Halk, deniz gibidir. Siler süpürür içindeki pislikleri. Ne var ne yok atar, sürükler kıyıya. Açgözlüleri, yağmacıları, ahlaksızları, vicdansızları...