Bizim siyasetçilerimiz çok tuhaftır, tüm konuşmalarında:

-Yoksuldan yanadırlar!

-Ezilenden yana, emekçiden yana, işçiden yanadırlar!

-Memurdan, emekliden yanadırlar! Ama işbaşına geldiklerinde, nedense egemen kesime hizmet ederler.

-İşsizliği çözeceklerini söylerler!...

-Etnik kimliklere saygılı,

-İnançlara saygılı olduklarını söylerler!...

-Düşünce özgürlüğünden yanadırlar ama yazarların, çizerlerin içeri alınmasını engelleyen yasal düzenlemeleri yapmazlar.

-Dokunulmazlıklara karşıdırlar ama halen dokunulmazlık dağıtırlar.

- Köylüden yana, tarım girdilerini ucuzlatacaklarını,

-Tarıma destek olacaklarını söylerler ama işbaşına geldiklerinde bunların hiçbirini gerçekleştirmezler.

-“Yurtta barış, dünyada barış”tan yanadırlar ama kendi ülkesinde bir barış ortamı yaratamazlar.

-Özgür bir Türkiye,

-Tam bağımsız Türkiye derler ama ABD'nin, AB'nin, NATO'nun, İMF'nin dayatmalarına hayır diyemezler.

-Meclis lokantasında 30 liralık yemeği 5 liraya yiyince memlekete ucuzluk geldiğini sanırlar.

-Seçilene kadar halkın bulunmaz dostu, seçildikten sonra sermayenin dostu olurlar.

-TÜSİAD gibi sermaye örgütlerinin karşısında kuzu, emekçi sendikalarının karşısında aslan olurlar.

-Yasalara, kurallara bağlı gibi görünürler ama ne devlet dairelerinde, ne bankalarda, ne hastanelerde kısaca halkın beklediği kuyruklarda hiç beklemezler. Sanırlar ki halkın işi de böyle beklemeden yapılıyor.

-Nereye gitse buyur Milletvekilim diye saygıyla karşılanınca halkın da böyle karşılandığını sanırlar.

-Seçim konuşmalarında, meclis konuşmalarında birbirlerine kalpazan, alçak, ana-avrat... diyecek kadar ağır küfür ve hakaret ederler. Daha sonra da kol kola girerek birlikte yemek yerler. Oysaki bu küfür ve hakaretler, Anadolu'da en ağır kavga nedenidir.

Vesselam çok tuhaf bir ülkeyiz... Siyasetçilerimiz de, dünyada eşi emsali bulunmayacak kadar tuhaf birer kişiliktir. Umarım yeni seçilenler, içinden çıktığı halkı unutmaz ve bu tuhaflıkları yok ederler.

Halkımız da çok tuhaftır bizim;

-Siyasilerden, siyasi hükümetlerden, kendi siyasi partisinden hiç hesap sormazlar. Sorsa da cezalandırmazlar. Partisinin görüşlerinin mutlak doğruluğuna inanırlar.

-Takım tutar gibi parti tutarlar. Siyasetçiler futbolcu transferi gibi parti değiştirse bile, halkımız siyasi adresini hiç değiştirmez. Bir arkadaşımız, "Hâkim veraset ilâmını eksik yazıyor, partisini yazmayı unutuyor" demişti.

Ülkemizin aydınları da çok tuhaftır;

-Türkiye'nin değişen sosyolojisini hiç analiz etmezler. Ederse de kendi siyasi görüşüne yontarak ederler.

-Türk toplumunun ve kentlerin değişen dokusunu, bunun siyasete yansımasını anlamaya çalışmazlar.

-Sıradan, fanatik bir taraftar gibi, tüm olayları eğilim duyduğu siyasete kazanım sağlayacak biçimde yorumlarlar.

-Eğilim duyduğu partiye oy vermeyen halka, "göbeğini kaşıyanlar, bidon kafalı" derler.

-Aydın olmanın biraz statükoya, biraz kurulu sisteme, biraz da resmi ideolojiye aykırı olması gerektiğini anlamak istemezler.

Böyle tuhaflıklarla doludur ülkemiz; yine de ülkemizi seviyoruz. Acısıyla, tatlısıyla, hırlısıyla, hırsızıyla, Alevi'siyle, Sünni'siyle, Türk'üyle, Kürt'üyle bizim ülkemiz çünkü...

Bu nedenle, çok ta karamsar olmamak gerekir... Son zamanlarda iyi şeyler de olmaya başladı, tuhaflıkların dolu olduğu ülkemizde...

-Alevi sorunu konuşulur oldu.

-Kürt sorunu konuşulur oldu.

-Darbelerle yüzleşmek konuşulur oldu.

-Maraş, Çorum, Sivas olayları konuşulur oldu.

-İşkenceler ve işkence yapanlardan hesap sorulması konuşulur oldu.

-Kısaca, tabular yıkılmaya, tartışılmaya başlar oldu.

-Yıllarca yasaklanmış olan Taksim meydanı 1 Mayıs kutlamalarına açılır oldu.

İşte tüm bu nedenlerle yeni siyasetçilerden, konuşulan bu konuların çözümlenmesi ve yukarıda belirttiğimiz tuhaflıkların giderilmesinde adım atmalarını beklemek herhalde tuhaf bir istek olmamalıdır.