Tarihte bazı olaylar vardır ki, hem millet hem de dünya tarihi açısından önemlidir.

Hatta, diyebiliriz ki bu olaylar millet tarihinden ziyade dünya tarihini etkilemiştir ve bu yönüyle daha çok konuşulur. Bu yüzden bu olaylar insanlığın ortak malı sayılırlar. Çanakkale muharebeleri de buna en çarpıcı örnektir.

nedenle haftanın önemine binaen Çanakkale Zaferine farklı pencereden bakmanın doğru olduğunu düşünerek, farklı bir yazı kaleme almak istedim. Belki biraz da uzunca bir yazı olacak ama beğeni ile okuyacağınızı ümit ediyorum.

Bugün dünyadaki 58 ülke bağımsızlık günü olarak İngiliz işgalinden kurtuldukları günü kutluyorlar! İngiltere’nin, 1800'lü yılların başında sömürgeleri ile sınırları o kadar genişti ki, "topraklarında güneşin batmadığı ülke" diye anılırdı.

Öyle ki, Hindistan ve Hindistan Bağımsızlık Hareketi'nin siyasi ve ruhani lideri Mahatma Gandi:

"Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar, Tanrıyı İngiliz zannediyordum..." demiş. Bu nedenledir ki, Çanakkale Zaferini sadece harp tarihi açısından değil, dünya siyasi tarihi açısından da iyi okuyup anlamak gerekiyor.

Çanakkale muharebeleri Emperyalizmin gururunun kırıldığı yerdir aslında. Çanakkale’de dünyanın en büyük iki sömürgeci imparatorluğu olan İngiltere ve Fransa’nın başarısız olmaları bütün emperyalist güçlerin gururunu kırmış ve onların sömürgesi durumunda olan ülkelerde İngiliz ve Fransızların da mağlup edilebileceği düşünce ve kanaatinin doğmasına sebep olmuştur.

Çanakkale Zaferi, Balkan Savaşlarıyla içte ve dışta sarsılmış olan devlet prestijini kurtarıp güçlendirmiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK bu durumu şöyle değerlendiriyor: "Balkan harbinde alnımıza sürülen lekeyi Çanakkale’de temizleyebildik…"

Türk ve dünya harp tarihinde önemli bir yer tutan Çanakkale savaşlarının sonuçlarını söyle sıralayabiliriz:

-Çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu içinde Türk ulusunun hala gücünü ve dinamizmini koruduğunu göstermiştir.

-Çanakkale Zaferi, müttefiklerinin yardımından yoksun kalan Çarlık Rusya’sının çökmesine ve Bolşevik rejiminin yerleşmesine yol açmıştır.

-Henüz savaşa katılmamış olan devletlerin tutumlarını etkilemiştir. Bulgaristan Merkezi devletlerin yanında yer almış, Romanya, Yunanistan ve İtalya bir süre daha savaş dışında kalmış ve Arap isyanı da bir süre gecikmiştir.

-Birleşik Kara Deniz Kuvveti’nin Boğaz’ı geçemeyişi, İngiltere ve Fransa’nın askerî ve siyasî prestijini sarsmış; bu devletlerin sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük akımlarının doğmasına, dolayısıyla da dünya haritalarında bazı değişikliklere yol açmıştır.

-Çanakkale’de savaşın Avustralya ve Yeni Zelandalıların millî bilinçlerinin oluşmasında etken olduğu gibi, savaş sırasında ve sonrasında bu ülke vatandaşları ve hükümetleri ile dostlukların ortaya çıkmasını sağlamıştır.

* * *

Çanakkale Savaşları öncesi Türklere karşı olumsuz propagandaları görebilmeniz mümkün. Avustralya, Yeni Zelanda ve Batı gazetelerinde yürütülen propagandalarda; “Türkler Hıristiyanları toptan öldürüyor, Kadınlara tecavüz ediliyor, Türk askerleri savaş esirlerine çok kötü işkenceler uyguluyor” şeklinde haberler yaparak dünya kamuoyunu yanıltıyordu. Müslüman Türk askerlerini "Abdul” olarak anıyorlardı. Bu lakapla Türk askerini “acımasız, vahşi, zavallı, barbar Türk” olarak tanımlıyorlardı.

Muharebe meydanında durum bundan farklı değildi. Öyle ki, düşman askerlerine nefret tohumları aşılanıyor; “Sakın teslim olmayın, esirleri Türk askerleri yakıyor” diye kışkırtarak mücadele ettiriyorlardı. Bir süre sonra, Anzaklar başta olmak üzere Çanakkale'de Mehmetçik ile çarpışıp, onu doğrudan tanıma fırsatı bulan tüm düşman askerleri, gerçeklerin tamamen farklı olduğunu anladılar.

Gelelim esas meramımıza...

Bu konuda yüz dört senedir destanlar yazılır, konferanslar verilir, seminerler ve anma törenleri düzenlenir. Göğsümüzü kabartan ve gözümüzü yaşartan dünyada başka bir emsali olmayan bu kahramanlık destanının hala tam manada anlatıldığını ve anlaşıldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.

Anlatılanlar bence okyanusta sadece bir damla. Düşünebiliyor musunuz beş dakika sonra şehit olacağını bildiği halde kendi cenaze namazını kılarak cesaretle cepheye koşan kişi hakkında binlerce cilt kitap yazılsa o hali anlatmak mümkün olur mu?

Çok ağır yara almış oğlunun kurtuluş imkanı olmadığını düşünerek onu bir kenara alıp diğer yaralılarla meşgul olan fırsat bulduğunda da oğlunun cenazesine sarılıp ağlayan doktorun haleti ruhiyesini nasıl anlatacaksınız?

Örnekleri çok çok arttırmak mümkün. Sözün özü şudur ki; Çanakkale anlatılamaz!

(SÜRECEK)