Türban talebi, sanıldığı gibi üniversitelerle sınırlı değil.” diye söze başladı telefondaki hanımefendi.

Kendisini tanıtmadı, hal hatır sormadı…

Anladım ki sözü, “Sorunlarımızı asgariye indirmek” adlı yazıma getirecek…

Ve getirdi… Bu yazının, bana yakışmadığını söyledi…

Devam etti; “…Kürtçülerin, ‘anadilimizi konuşalım, başka bir şey istemiyoruz…’dan; bugün ‘özerklik/federasyon/tam bağımsızlık’ taleplerine geldikleri gibi; türbancılar da (şimdilik) üniversiteden başlayıp, (zaman içerisinde) ilkokullara, anaokullarına kadar yaymak isteyeceklerdir bu tür taleplerini…

Bu bir oyundur... Bu bir sinsi çalışmadır…

Nihai hedef, toplumun tümünü kapatmaktır.

Nitekim de bunun en somut örneklerini, Diyarbakır’da, Adana’da, Mersin’de görmeye ve yaşamaya başladık. Bugün, henüz 13 yaşındaki 8. sınıf öğrencisi kızlarımızın, türbanlı olarak sınıflarına girmeye direndiğini izledik medyadan.

… …

Bu işin önü açılırsa eğer bilinsin ki; bu işin sonu, öğretmenlerimizin, yargıç ve savcılarımızın, kolluk güçlerimizin ve hatta milletvekillerimizin tırpanlanmasına kadar gidecektir.

Bu çalışmalar, sinsi bir planın parçasıdır.

……

AKP iktidarı, daha düne kadar; türban serbestisinin, üniversite dışında bir alana yayılmayacağı konusunda, muhalefetin istediği güvenceyi (yeminler billahlar ederek) vermiyor muydu?

Veriyordu.

Şimdi niye vermiyor?

Şimdi niye hiçbir şart şurt kabul etmiyor.

Çünkü artık şartlar oluştu, istedikleri zemini oluşturdular.

Çünkü, artık tüm erkleri tek elde topladılar. Hedeflerine ulaşmak için önlerinde, küçük fiskelerle devirebilecekleri birkaç engel kaldı.

Yüzde Ellisekizcilerin gözü aydın; 2.Cumhuriyet süreci başlamıştır artık, hayırlı olsun…” dedi ve kapattı telefonu…

*   *   *

Dün bütün gün, anılan yazımla ilgili olarak, buna benzer pek çok telefona yanıt vermek zorunda kaldım.

Kimiyle tatlı sert, kimiyle tatlı tatlı sohbet ettik.

Kimini ikna ettim, kimini edemedim.

Kiminin gönlünü kazandım, kimi tümden küstü, darıldı bana…

Benim dün beş altı saat içersinde yaşadığım bu sinir harbini; Türkiye, 30 yıldır yaşıyor.

Biz bu şekilde huzursuz yaşamayı hak etmiyoruz.

Bu sinir harbi, bu soğuk çatışma bir an önce bitmeli artık.

Sorunlarımızı asgariye indirmek, asgari müştereklerde anlaşmak zorundayız.

Tartışmaya konu olan anılan yazımı da bu nedenle kaleme aldım.

*   *   *

Eğitim yılı, ‘3,5 eğitim yılı’ olan bir toplumda yaşıyoruz.

Bu coğrafya böyle bir coğrafya…

Böyle coğrafyalarda, böyle toplumlarda, demokrasi ‘bu kadar’ oluyor.

Bu kadar demokrasinin siyasetçisi de ‘bu kadarcık siyasetçi’ oluyor.

İşte o, “bu kadarcık siyasetçiler”, bu topluma huzur vermiyor.

Çünkü biliyorlar ki; toplumu ne kadar çok parçalar ne kadar çok bölerlerse, kişisel çıkarlarını o kadar sağlama alırlar.

*   *   *

Bunları bilmek, içinde bulunduğumuz koşulları iyi irdelemek, buna göre tavır koymak, birbirimizi anlamaya çalışmak   zorundayız.

Her gün sinir harbi… Her gün çatışma…

Ve bu çatışma ortamını (söndürmek için değil) diri tutmak için çaba gösteren bir Cumhurbaşkanı…

Böyle bir ülke, böyle bir yönetim anlayışı olabilir mi?

Böyle bir düzende, bu toplum bölünüp, parçalanmadan ayakta kalabilir mi?

Artık birbirimize huzur vermek zorundayız, huzur …

XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX

Selahattin AYDEMİR

BÜYÜK ŞEHRE DOĞRU

Sayın Başkan Halil İbrahim Aşgın’a

-1-

23 Aralık 2023 Cumartesi günü, Hitit Üniversitesinden sayın Doç. Dr. Veysel Dinler ve ben “Belediye ve Belediyecilik” hakkında bir panel yaptık.

Mevzu uzun olduğu için anlatacaklarımın kalanını köşemde kamuoyuna duyurayım istedim.

Zaten Belediye Başkanımız Halil İbrahim Aşgın kardeşime, Çorum için yapılabilecek bazı işlemleri arz edeceğimi söylemiştim. Söz vermiştim. Bir türlü fırsat olmadı. Mevzu biraz da uzun olduğundan zaten bu kadar lafı ve yazıyı makamında ifade etmenin imkânı yoktu. Sağ olsun Sayın ADD Başkanı Uğur Demirer bu işi dernekte yapalım deyince hemen kabul ettim. 2023’ün son haftası iki kişi Belediye hakkında panel yaptık. Doç. Dr. Veysel Dinler, belediyeciliğin hukukî yönünü, Osmanlı’dan beri tarihî değişimini anlattı. Ben de belediye başkanımızdan isteklerimize birkaç örnek verdim. Sonra Kent Konseyi’nin partisiz olması gerektiğini örnekler ile anlattım.

Dernek dolu idi. Basından herkes vardı. Nedense bilmiyorum, yazılı basınımız bu paneli haber yapmadı. Gerçi yapsaydı da basın bütün anlattıklarımı yazamayacaktı. Fakat bir küçük duyuru olacaktı. Akabinde Sayın Belediye Başkanımız ile olayı geniş elden konuşacaktık. Basın yayınlamadı, ben de köşemde teferruatı ile yayınlıyorum..

Maksadımız ve ortak noktamız, hepimiz Çorum’a bir katkı sağlamak istiyoruz. Sayın Aşgın Başkan, (arkadaşım diye söylemiyorum) takdire şayan bir çalışma yaptı. Yapıyor. Yapacak. Kendisi ile 2012 yılında kent konseyi seminerinde – (seminerlerinde) tanıştık. O gün nasıl enerjik, sıcakkanlı, dost canlı bir İbrahim Aşgın idi ise bu gün de aynen öyle bir kardeşimiz. Başkanlığı süresince ayırım yapmadı. İltimas da yapmadı. Hepimize Çorumlu gözlüğü ile baktı. Gerekli hizmetleri de yaptı. Yağcılığa gerek yok. Elbette bir şeyler yapacaktı. Kim olsa yapacaktı. Olağan üstü bir şey yok. İbrahim Aşgın, gerçekten aşkla yapıyor. Yaptığı hizmete sevgisini katıyor. Gurur, kibir hisleri yok. Başkan olmadan önce kim idiyse gene o. Farkı bu. Kendisine dolu dolu teşekkür ediyorum. Hizmetinin devamını temenni ediyorum.

Çorumlu değilsem de, yirmi beş yıldır buradayım. Çorum’un bir damadı olarak Çorum’da yapılmasını arzu ettiğim, hayâl ettiğim, bazı noksanları ve düzenlemeleri, bazı ekstra ilaveleri de... , arz edeceğim. Çok değil 40 maddecik.  Önce bu düşüncelerimi sayın başkanımızın ve Çorumlunun görüşüne sunuyorum. Bilahare Kent Konseyi nedir? Kimdir? Etkisi ve tepkisi nedir? Görüşlerinize arz edeceğim.

Gözüme takılanlar. Belediyemize hatırlatmadır:

Bazı şeyler uzaktan kolay ve basit görünür. Elini taşın altına koyunca, her şey değişir. Sıraladığım ihtiyaç listesinin içinde olmayacak veya olamayacaklar olabilir. Yazdıklarımda ısrarcı ve iddiacı değilim. Ancak ilgili ve bilgili olanların görüşüne sunuyorum. Okuyan, yazan, düşünen, üreten herkese selam olsun. Gelen bu yıl, ülkemize, giden yıldan çok farklı ve hayırlı olsun inşallah.

-&-

1-Eski terminal- eski İtfaiye meydanı-Türk Telekom’un üst yanındaki boş arazi aynı anda üç etkinliğe müsait

A-1/3’i çocuk bahçesi          

B-1/3’i park (havuzlu-havuzsuz önemli değil)

C-1/3’i basketbol, tenis ve voleybol sahası ve bg. olabilir

2- a- Çorum Park’ın adı yakışmadı. Kendi de verimsiz ve sevimsiz… Şehrin en güzel yeri, ama çirkin bir demir çadır var. Kullanışlı değil. Havuzun demir çadırın içindeki bölümü kapatılmalı. Orası ferah olması gereken bir alan. Bu alanı havuz daraltmış. Zaten ta öbür uca kadar yeterince uzun. Sanat galerisinin ve cafenin önünü daraltan kısmına hiç gerek yok.

b-Çorumlu bu demir çadırı hiç sevmedi.

c-Demir aksamın dışında 1,5 metre genişliğinde ölü alan tamamen kayıp. Ölçsek 150 metre kare yer eder.

d-Tam karşısında yeni Bedesten (tarihi bir mimari) yapılıyor. O çevrenin nostalji bölgesi olması daha iyi olmaz mı.

e-Daha verimli, şık ve çok amaçlı dört kapılı bir pasaj yapılabilir. -Altı otopark olacak. Hatta iki katlı otopark. 20- 30 sene sonrasını düşünün. İki katlı olması kafi. Zira alan geniş. zemin katı yine sergi salonu olsun. Park ve bahçe zaten güzel. Cafe- kütüphane, düğün salonu, toplantı salonu, seyir kulesi ve bg. neler olur neler. Bir kaç tane Hitit heykelleri, Hitit sembolleri ne güzel süsler orayı… Çorum’a has geleneksel belli özellikler taşıyan estetik ve sanatsal bir mimari yapılması için Türkiye çapında yarışma açılabilir.

f- Yarışma açamadan evvel geniş bir anket çalışması lazım. Halka sorulmasında fayda var.

g- Kanaatimce proje yarışması açılırsa harika projeler gelir. Zira analar neler doğuruyor. Biz kırk yıl düşünsek aklımıza gelmez.

3-Bazı duraklarda çift kabin var ve otobüsün geliş istikametinde sol tarafta reklâm panosu var. Şoför durakta yolcu olup olmadığını göremiyor. Yolcu da otobüs durağa iyice gelene kadar yazıyı okuyamıyor. Hâlbuki kaptan yolcuyu, yolcu da otobüsün yazısını uzaktan okuyacak.. Durak boşsa ve inen yoksa otobüs durmadan geçer ve zaman kaybetmez. Yolcu da yazıyı uzaktan okuyunca hareket eder veya kımıldamaz. Kaptan da ona göre ya durur, ya es geçer, zaman kaybı olmaz. Kaptanlar ile konuşulmalı.

4-Otobüslerin içinde görünür şekilde 4-5 yere “lütfen ineceğiniz durağa gelmeden önce yerinizden kalkıp kapıya yanaşınız” ve “Lütfen arkaya ilerleyin” ibaresi yazılmalı. Hatta sesli olarak da sıksık otobüs içinde bunlar anons edilmeli. Çünkü kaptan söyleyince halk cevap veriyor. Münakaşa çıkıyor. Her durakta 30 saniye kaybetse altmış durakta otobüs yarım saat gecikmiş olur. Millet otuz saniye ne ki der ama toplamda yarım saat boşa gider. Hele 60 saniye beklerse; sefer başına bir saat gecikme demektir. Halk bunu düşünemiyor. Bu ayrıntıyı halka anons ederek duyurmalı. Otobüs içine ve duraklara yazı koymalı.

5-Samsun yolu üzerinde yapılan Ay-Yıldız Tak’ı şehirlerarası yola paralel yapılmış. Çorum dışından gelen, giden ve geçen bu tak’ı göremiyor. Bu Ay- Yıldız yola dikey olmalı ve ta uzaktan görünmeli.

6-Gazi Caddesi üzerindeki reklam panoları, kaldırıma dikey. Kadırım zaten dar. Bu yanlış. Neden? Çünkü zaten dar olan kaldırımı daraltıyor. Teklifim şudur. Panoları 45 derece eğimli dikerseniz, dört yönden de görünür. Yani karşı kaldırımda da görünür.

(SÜRECEK)