Göz açıp kapayana geçiyor zaman.

Her şey dün gibi.

Çocukluğumuz, delikanlılığımız, öğrencilik yıllarımız, aşklarımız / sevdalarımız, iş hayatımız ve emeklilik günlerimiz…

Ve…

Ve mutlak son.

… …

Her şey bu kadar basit işte.

Yaşam denen şey; bir “merhaba” ile bir “elveda” arası kadar kısa.

Doğacağız, büyüyeceğiz, yaşlanacağız ve hak vaki olacak, bir metre karelik yere gömüleceğiz.

Tıpkı, bizden önce ve bizden sonra bu evreleri geçirenler ve geçirecek olanlar gibi biz(ler) de bu biyolojik, sosyal ve psikolojik evreleri geçire geçire kaçınılmaz mutlak sona ulaşacağız.

Yani?

Yani bizden öncekiler, ne yaşadıysa, bizler de onu yaşayacağız… Bizden sonrakiler de aynı şeyleri yaşayacak.

… …

Sözü şuraya getirmek istiyorum.

Yaşlılarımıza bu bilinçle yaklaşmak durumundayız.

Ancak giderek zorlaşan yaşam koşullarının bozduğu psikolojimiz; ne yazık ki, yaşlılarımızla eskisi gibi sağlıklı ilişkiler kurmamızı engelliyor.

Çünkü yaşlılarımızın bu ileri evreleri (özellikle bu kuşağa) sıkıcı geliyor…

Oysa yaşlılarımızın, sıkıcı bulduğumuz bu evrelerini bizler de geçireceğiz.

Bir örnek vermek istiyorum.

Bir tanışımın annesi ayzarmır (alzheimer)  hastası.

Kadıncağız beş dakika önce söylediğini, beş dakika sonara unutuyor. Ya da ziyaretine gelen kişiyi, beş dakika sonra unutuyor; o kişinin, aylardır kendisini hiç arayıp sormadığını söylüyor, kahırlanarak.

Kadıncağız bunu söyler söylemez, ekonomik ve sosyal olayların sinir küpü yaptığı çocukları, anında patlayıp, hoş olmayan şeyler söylüyorlar kadıncağıza.

Üzülüyor insan.

Üzülüyor, çünkü o kadıncağızın kişiliğinde kendi geleceğini görüyor insan.

*      *      *

Sosyal medyada, bu konuyla ilgili paylaşıla gelen bir yazı var.

Bu yazıda bir anne, kızını, yaşlılık günlerine hazırlıyor.

Diyor ki o anne;

“... Canım kızım,

Yaşlandığımı gördüğün gün senden sakin olmanı rica ediyorum.

Ama her şeyden önemlisi neler yaşıyor olabileceğim konusunda benimle empati kurmanı rica ediyorum.

Seninle yürüyüşe çıktığımızda tekrar tekrar aynı şeyi söylüyorum ya, bana 'anne daha 5 dakika önce aynı şeyi söylemiştin’ deme...

Sadece dinle beni...

Küçük bir çocukken sana aynı öyküyü defalarca okumamı istediğin günleri anımsa...

Banyo yapmak istemediğim zaman kızma ve beni utandırma; anımsa, sen küçük bir çocukken banyo yapmak istemediğin için benden nasıl kaçardın ve ben, bin bir bahane ile seni nasıl banyoya sokmaya çalışırdım...
Yeni teknolojiler ve gelişmeler konusuna nasıl cahil kaldığımı gördüğünde de kızma; yeni şeylere, yeni ortama alışmam için bana biraz zaman ver,...

Beni destekle...

Hatırla canımın içi, sen küçükken senden beklenen ne çok şey vardı...

Elbiselerini giymen, doğru yemek yemen, saçlarını toplaman gibi...

Bana kızma güzel kızım...

Sadece sakin ol...
Seninle sohbet ederken sık sık ne hakkında konuştuğumuzu unuttuğumda kabalaşma, sinirlenme...

Unutma... Benim için en önemli şey seninle olabilmek...
Yaşlı ve yorgun bacaklarım artık eskisi kadar hızlı hareket edememeye başladığında, elimden tut; tıpkı ilk yürümeye başladığın gün benim sana elimi uzattığım gibi...
O günler geldiğinde üzgün olma, üzülme.

Sadece benimle ol ve yaşlılık denen bu yola girdiğimde, hayatımın sonlarına doğru bana tek gerekli şeyin sevgi olduğunu unutma...
Ben birlikte paylaştığımız bu sevgi dolu zamanlar için sana her zaman minnettar olacağım...

Büyük bir gülümseme ve kocaman bir kucaklama ile sana söylemek istediğim tek şey seni ne kadar çok sevdiğimdir, canım kızım...”

*      *      *

Bu yazıyı, çok önceleri kaleme almış olmama karşın (daha anlamlı ve daha düşündürücü olması için) anneler günü için beklettim.

Bir anneler gününü daha kutladık.

Aynı zamanda, tüm ülkenin sabırsızlıkla beklediği, kimilerinin ‘ülkenin kurtuluş günü’ olarak değerlendirip, sabırsızlıkla beklediği seçim gününü de geride bıraktık.

Ben tüm annelerin ve anne adayların anneler gününü, en içten duygularımla kutluyor; sağlıklı uzun ömürler diliyorum.

Annelerin (ve tabii ki babaların) yaşı olmaz.

Onlar (sağlıkta, yaşlılıkta) her yaşta, her evrede annelerimiz ve babalarımızdır.

Bizim onlara, bebekliğimizde, çocukluğumuzda ve de gençlik yıllarımızda yaşattığımız sıkıntıları; onlar da bize (ellerinde olmadan) yaşlılıklarında yaşatacaklardır.

Doğanın kanunu bu.

O nedenle, yaşlılarımızın değerini bilerek, onlara hak ettikleri değeri verelim.

Dahası bizim de o yaşlarda onlar gibi olacağımızı düşünerek, davranalım onlara.

Onlar sayesinde bugünlere geldik çünkü.

Onlar bizim varlık nedenlerimiz.

İnsanoğlu, büyüklerinin değerini, onlar bu dünyadan göçüp gittikten sonra anlıyor.

Onların değerinin ayırdında olalım.