Türkiye yine bir genç kızın vahşet haberiyle acı içinde.
Ülkemin son kadın kurbanının adı:"Özgecan Aslan"
Mersin Çağ üniversitesinde psikoloji okuyor. Bu ülkenin geleceği dediğimiz kızlarımızdan birisi. Evine gitmek üzere bir minibüse biniyor ve sonrası karanlık, dehşet, vahşet!... Olamaz böyle bir şey!..Ama oluyor ne yazık ki! Toplu taşıma aracında yalnız kalan kıza saldırı, tehdit,tecavüz, öldürme ve sonunda yakılıp bir dere kenarına bırakılma!!!!
Anne ve babasının merak edip polise başvurmaları sonucunda takip edilen yolla sanıklar bulunmuş görünüyor, şimdilik...
Ülkemiz kadın ölümlerinde; dünyanın uygar ülkelerinin ölçütlerine göre baş sıralarda, çocuk tecavüzlerinde yine öyle, çocuk gelinlerde yine aynı..
“Biz kimiz?” diye baktığımızda, bizi yönetenler; miliyetçi, muhafazakâr, dindar olduklarını söylüyorlar. Bireyleri de bu değerlerle tanımlıyorlar. Ülkemiz de genel anlamda “muhafazakâr” olarak niteleniyor.
Bu kadar kadın cinayeti, çocuklara kötü davranış, taciz tecavüz, çocuk gelinler, işte bu “muhafazakâr” ülkenin sınırları içinde yaşanıyor. Demek ki bir yerlerde sorun var. Bu ülke neredeyse katil, tecavüzcü, kindar, akıl hastası, hırsız, sevgisiz, asosyal insanların ülkesi! Ayrıca; hemen hemen aynı düşünceye yakın insanlardan çıkıyor cinayet, vahşet olayları çoğunlukla...Bu ülke, ne yazık ki insan yakanları, yakın tarihin "acı" olaylarından, toplumsal, siyasal olaylardaki acımasızlıklarından, çoook daha başka cinayetlerden de tanıyor...Bu insanları herhalde, bir düşünce sistemi besliyor, büyütüyor toplumun içine salıyor. Televizyon kanallarında boy gösteren, sözde "hoca", ama gerçekte dini kendilerine çıkar aracı yapmış bir takım insanlar;
- 6-9 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenebilirsiniz diyorsa,
- Kadınlar tarlanızdır; ekin, biçin, sürün diyorsa,
- Kadınlarınıza en az 3 çocuk doğurtun diyorsa,
- Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer diyorsa,
- Kızlar üvey babalarıyla evlenebilir diyorsa,
- Toplum içinde kadınlar hep geride dursun diyorsa,
- Her türlü dini kuralı, sadece bir kitlenin mutluluğu için kafalarına göre çağın çok daha gerisinde yorumlayıp, tablet halinde bu halka yutturuyorlarsa,
- Veeee kadını doğal yapısında, varoluşuyla anneliğine, "kutsal ana" benzetmesinin içine hapsedip, “evde otursun, çocuk baksın”a mahkum ediyorsa,
- Bugün kadınlar da bu düşünceyi savunanlara bu kadar omuz veriyorsa veya omuzlarına basılmasına izin verip yönetime taşıyorsa,
Cidden biz arıza söz konusu değil midir toplumda?
Orada zaten düşünmekten de söz edilemez.
Kadının her yönden köleliğidir gerçek olan.
Tacizci, tecavüzcü, kindar, hoşgörüsüz, sevgisiz, öldüren, yakan, yıkan, çalan-çırpan, asosyal insanları bu sistem üretmektedir. Onun için, kadının kurtuluşu adına, önce sistem sorgulanmalıdır.
Yasaların yanısıra, kafaların da değişmesine ihtiyaç vardır; yani “düşünsel devrim” şarttır.
Artık kim inandırabilir ki bizleri "toplumsal sevgi" denilen naftalin kokulu duygunun varlığına...!
Kadının kurtuluşu “düşünsel devrim”de diyorum.