Biliyorum, sizin köy de bizim köy gibidir.

Köy yolu,

Köy meydanı,

Köy çeşmesi...

Köy yolu tozlu, köy meydanı sessiz, köy çeşmesi uykusuzdur.

Taş temel üzerinde kerpiç duvar. Kerpiç duvarla çevrili avlu, avlu kapısı. Evin kanatlı kapısı, kapının arkası hayat. Hayata açılan evlik kapısı, oda kapıları...

Durmadan açılan, kapanan geveze kapılar. Avludan kümese, ağıla, atlığa, ahıra açılan kapılar. Avluda tuz taşı, it yalağı, kümes önünde upuzun içi oyuk ağaçtan suluk.

Yetmişli yaşlara gelen çoğumuzun çocukluğu bu evlerde geçti.

İçinde 150 öğrenci okuyan ilkokulumuz vardı. 150 haneydi köyümüz.

Arazinin yarısı orman alanıydı.

Muhtar, ihtiyar heyeti dışında köylünün fikir birliği edip seçtiği, görev verdiği sözleşmeli bekçilerimiz vardı.

Köy bekçisi,

Tarla bekçisi,

Bağ bekçisi,

Orman bekçisi.

Ormanı gözümüz gibi korurduk. Kaçak kesim yapılmasın diye bekçi tutardık. Devlet de sahip çıkardı ormana. Kışlık yakacak için devletten izin alınır, kontrollü kesim yapılırdı. Bir bölgeden kesilen meşe ağaçlarının yeri üç yıl sonra genç meşelerle şenlenirdi.

Ev yapacak olanlar, Taşpınar'dan getirirlerdi taşı.

Poyraz köye kadar getirirdi dinamit seslerini.  Taşpınar'ın taşlarıyla iyi anlaşırdı taş ustalarının külüngü.

-Tık, tık, tık!

-Tık!

-Tık, tık!

Duvara yakışırdı taş.

Kendine özgü bir ferahlığı vardı doğal yaşamın.

Mutlu muyduk ne?

Şu kadın adlarına bakar mısınız?

Başta Nergis halamın kızı Güldalı,  sonrası bahar bahçe;

Bahar,

Pamuk,

Fidan

Çiçek

Gül

Nergis

Lale

Reyhan

Kiraz

Sümbül

Yıldız...

Aklını aldılar köylünün. Gözünü boyadılar. Kapılarını açtılar şehirlerin. Işığa koşan pervaneler gibi koştuk şehirlere. Sattık savdık köydeki bağı bahçeyi, tarlayı...

Şehirlere göç ettik akın akın.

Örgütlü güzellik oralardaydı çünkü.

Üniversiteler, hastaneler, sanat merkezleri, müzeler, parklar, tiyatrolar, gazinolar...

Meğer örgütlü kötülük de oralarda çöreklenmiş, yuvalanmış.

Mahallelerimiz ayrıldı, parklarımız yasaklandı. Tuzağına düştük tarikatların.

Köyümüzden kopanlar kayboldu şehirlerde.

Köye dönmek istesek de dönemez olduk.

Çocuklarımızı okutamadık, okuyanlar iş bulamadı.

Köylerde çocuk kalmadı. Okullar kapatıldı. Kala kala beş on ihtiyar kaldı oralarda.

Mutsuz.

Taşpınar'da taş ocağı açtı yabanın biri. Devlet, köylüye ormanı yasakladı. Kimin gereksinimi varsa devletten para ile satın alıyor kışlık yakacağı odunu.

Köyümüzün dağlarının üstü meşelik, altı maden. Cebinde maden ruhsatı ile dolaşıyor bilinmedik, tanınmadık suretler.

Köye gittiğimde gözümün içine bakıyor köylülerim.

-Anlaşıldı, diyor biri. Anlaşıldı köylerin neden boşaltıldığı. Köylü, köyünde olsaydı, ormanını verir miydi madenciye? Taşpınar'a yaklaşabilir miydi o taş ocağı işletmecisi? Savunmasız kaldık. Güçsüz kaldık. Aldatıldık bey!