Zaman çok göreceli kavram, evet somut bir kavram, dünyanın dönüşünün matematiksel açılımı. Ancak uzaya gittiğiniz zaman farklı bir gezegen, farklı bir zaman kavramı oluşacaktır mutlaka.

Aynen, geçen zaman ve o zaman içersinde kişilerin zamanı nasıl algıladığı , zamanı nasıl değerlendiği gibi, insanlarda bıraktığı izler gibi…

Bazen öyle bir geçer zaman ki, durdurmak istediğiniz anlar gibi,

Bazen çok uzar zaman, canınız sıkılır. Daha önce hemen geçen zaman, uzar da uzar, bir türlü geçmek bilmez; bir bekleyiş sürer gider .

Beklemek gibi; neyi beklediğinize göre değişir.

Bir doğum beklersiniz, çocuğun o güzelim ‘dünyaya geldim’ sesini duymak için, bir türlü geçmeyen zaman, duruverir aniden yeni doğmuş bir bebeğin sesinde...

Bir de bakmışsınız, o gün doğan çocuk büyümüş, bir üniversitenin mezuniyet törenindesiniz…

Veya düğün töreninde, beyaz gelinlikle içeri girmesini beklemektesiniz…

Zaman çok çabuk geçmiştir; ‘daha dünkü çocuktu , ilkokula yeni götürmüştüm elinden tutarak, sanki dün gibi’ dersiniz. Film şeridi; beş dakikada yıllar geçer gözünüzün önünden; ne çabuk mezun oldu, gelin oldu, damat oldu…

Değişmiştir algımız; geçemeyen zaman ‘ne çabuk geçti’ye dönüşür, algımızdaki gerçek zamanı, yılları düne sığdırabilmişizdir.

Bazen yetmez zaman, sığdıramayız hiç birşeyi, nasıl geçti anlamadım gibi…

Yapacak çok işimiz var gibi koşarız ,yarışırız zamanla bir maraton koşucusu veya yüz metre yarışçısı gibi. ..

Zamanla yarışmak bazen yorar bizi, bilmediğimiz, nasıl geçtiğini anlamadığımız bir kavramla yarışmak...

Zaman doldurmak ta çok zordur, geçmez, bir türlü dolmaz o zaman.

Bir sınav gibi, yetiştiremediğimiz soruların beynimizde ruhumuzda asılı kaldığı gibi, dönüp dönüp keşke biraz daha çalışsaydım, çalıştığım yerlerden gelmedi, diyerek, keşkelerle zamanı o anda dondurduğumuz gibi.

Geçen zamanla kavga eder dururuz hep, yanlışları anımsar bozuk saatin günde iki kez doğruyu gösterdiğini unutur, hep yanlışlara odaklanır ve kendimizi zaman girdabında debelenirken buluruz ve bu arada yine geçer zaman, üzülerek, hayırflanarak , dertlenerek, zamanın değerini bilmeyerek, zaman tünelinin geçmişinde kalır, bir türlü geleceğin aydınlık çıkışını bulamayız ve yine de öyle geçer zaman işte…

Zamana uymak, hayatın ritmi ile kendi ritmimizi ayarlamak gibi… Geride kalırız bazen, pili bitmiş saat gibi, şaşırırız, zamanın çok gerisinde ayak uyduramayız. Başımız döner sanki, dünyanın döndüğünü farkeder, koşar dururuz, ama yetişemeyiz peşinden. Günler su gibi akıp gider, oysa beynimiz, ruhumuz, bedenimiz zaman ayarlıdır aslında.

Zaman nasıl kazanılır? Biriktirilir mi, değeri mi düşer, borsası var mıdır? Yoksa çıkar bir anda zengin mi oluruz? Parayla satın alabilir miyiz zamanı? Alan var mı, gördünüz mü hiç ?

Zamanı nasıl geçiriyoruz, gözden geçirsek bir günümüzü,her dakikayı yazabilsek anlayabilsek …

Zamanı öldürüyor muyuz, her güzel şey gibi?

Gel zaman git zaman deyip zamanla alay mı ediyoruz ,yoksa bir masal gibi bir varmış bir yokmuş gibi mi davranıyoruz hayata karşı?

Kaç zamandır göremiyor muyuz sevdiklerimizi? Zamanı kaçırıyor muyuz, kaçırdığımız uçaklar, otobüsler ,trenler, dolmuşlar gibi…Durakta bekliyor muyuz, önümüzden geçerken başka işlerle zaman mı dolduruyoruz? Provası yok, bir sonraki uçağa binerim yok, bir başka uçakta başka yolculuklar var oysa ki.

Zaman alabiliyor muyuz parayla, veya başka birinin zamanını mı alıyoruz? Zamana saygısız mı davranıyoruz, kendi zamanımıza saygısız davrandığımız gibi?

Hani yumurtanın kapıya dayanmasını mı bekliyoruz, zamanım dardı, yoktu demek için. Oysa zaman hep var, yok olabiliyor mu? Oysa bizden sonra da var olacak

Üstünden zaman geçince kabuk bağlıyor mu yaralar gibi, yoksa bağlayan kabukları dönüp dönüp kaşıyarak kanatıyor muyuz, acıtıyor muyuz zamanı ? Ruhumuz gibi, içimiz gibi…

Zaman kolluyor muyuz dedektifler edası ile, her an tetikte bekleyerek, birisi birşey söylesin de, yanlış yapsa da ''ben zamanında uyarmıştım,söylemiştim” deyip egomuzu tatmin etmek için zamanı kolluyor muyuz ,zamanı kollarken ruhumuzu daraltıyor muyuz. ?.

Zaman tanıyor muyuz , biliyor muyuz daha iyi anlamak, bilmek, öğrenmek, biraz zamanı iyi geçirmek gibi zamana.

Akşama sabaha ne yapıyoruz zamanla ilgili?

Uyuyor muyuz zaman zaman bize uymazsa bile…

Neyi arıyor da vakit bulamıyoruz anı yaşayabilmek için?

Eni sonu , zamanın boyutu var mı ? Eninde sonunda diyerek ölçüp biçiyoruz, eni ne kadar sonu ne kadar biliyor muyuz? Eşref saatlerimizi iyi tanıyor muyuz ? Köprülerin altından sular geçerken bakıyor muyuz suya, yoksa atlıyor köpüklü suların içine onunla birlikte akabiliyor muyuz?

Veya hangi vaktin gelmesini bekliyoruz köprülerin altından akarken sular? Aynı suda iki kere yıkanılamayacağını bilebiliyor muyuz Herakles 'in dediği gibi bin yıllar önce?..

Nedir zaman kaybı, zamanı kaybederken neleri kaybediyoruz, farkında mıyız acaba?

Bir düşünür demiş ki: ''Zaman kaybolmaz, kaybolan biziz aslında!''

Zamana yolculuk nedir, nasıl yapılır zamana yolculuk ,anılarla mı fotoğraflarla mı, gecikmiş mektuplarla mı neyle gidilir, neyle çıkılır bu yolculuğa? Bilim kurgu gibi bir şey mi zamana yol almak, kurgulanmış mı?

Öyle bir geçen zamanı silebilir miyiz, değiştirebilir miyiz, silip yeniden yazabilir miyiz, temize çekebilir miyiz, çizgisiz bir deftere, çizgili defterden veya bir tuşa basıp hafızadan silebilir miyiz izleri ?

Aslında yarışmak yerine barışabilir miyiz?

Her yaşadığımız ana odaklanıp her ne yapıyorsak, her ne yaşıyorsak ,keyifle aşkla geçirebilir miyiz anları, anların bir bütünü olan zamanı?

Zaman bize ne söylemiş, ona bakmalı insan, ne biriktirmişiz zamana dair hafızamızda, anılarımızda , güzellikler doğruluklar,iyiliklerle geçirip her duyguyu doyasıya yaşamak bence zamanı kazanmak. Mutluluk da bizim ,hüzün de bizim , saygı duyup zamanla yarışacağımıza daha çok barışık geçiremez miyiz ?

İyi dost, arkadaş olabiliriz belki de…

Kalbimizin ritmini hayatın ritmi ile aynı ayara getirip ,anı yaşayarak,güzellikler biriktirebiliriz.

Hiç birşey için geç değil, zamanla barışmak için de geç değil,yeter ki ritimleri ayarlayıp zamanın ruhu ile kendi ruhumuzu barıştırabilelim.

Aslında çok keyifli, güzel bir yola giderken, zamana yolculuk yaptığım bir zaman diliminde fark ettim ki, geri gelmiyor zaman, o an var, şimdi var…Şöyle gözden geçirdim bu yolculuğa yıllar önce çıkabilirdik . Aklımızdan geçeni , kalbimizin sesini dinler ifade edebilirdik güzellikleri ,duygularımızı.

Ancak gerçekten herşeyin bir zamanı varmış, dinlemek için kalbimizin sesini, söylemek için yeterki doğru zaman olduğunun farkına varalım arada geçen zamanın mutlaka bir öğretisi vardır, bir uyarısı vardır.

Önemli olan şimdiye odaklanabilmek anı yaşayıp o anın geçmişizi oluşturduğunu ve geleceğin en güzel en anlamlı kapılarını açan bir anahtar, olduğunu bilebilmek farke etmek.

Yani zaman giden doğru yolu bulmak, yolun güzelliklerinin görebilmek , soğuk bir kış günü içimizi ısıtabilmek, geleceğe dair umutla mutlulukla sevgiyle aşkla, kiminle neyle nereye gittiğini anlayabilmek.. Geçmişin sayfalarından güzel olanı damıtarak valizini güzelliklerle doldurup umutla zamana giden yolda, keyifli yolculuklar yol haritanı bulabilmek. Gittiğin yolları, kaldığın otelleri, evleri, şehirleri çiçeklendirmek. Hayatın ritmini yakalayıp zamanla eş zamanlı yolculuklara çıkabilmek .

ANKARA