Hayal kurmak, bizim gibi toplumlarda biraz  garip karşılanır.

Hayalleri olan birisinden söz ederken denir ki: “Ama o çok hayalci.”

Sanki  kötü bir şeymiş gibi… Oysa, kötü değildir hayal kurmak.

Şimdi, bir çok kişisel gelişim kitaplarında, seminerlerde, olmasını istediğiniz bir şeyi hayal edin, olmuş gibi hissedin, duyumsayın vs. deniliyor. Bilinç altını özellikle görsel olarak kodlamak gibi bir amacı vardır bu tür aktivitelerin,  meditasyonların.

Bazı dilek günleri vardır; hayal kurar, bunları çizer, gül dalına asarız. Başka inanç grupları, yumurtaları boyayıp ağaca asar. Balkan ülkelerinde   kırmızı-beyaz ipler bileklere bağlanır mart ayında. Şamanlardan bu yana devam eder bu ritüeller, yüzyıllar boyu…

Hayal kurmak elbette yaratıcılığı tetikleyen en güzel eylemdir.

Kabul etmeliyim ki, konu yaratıcılığa gelince, insanlık sınır tanımaz. Ama hayaller nedir? Bilinçaltının oluşumları, eylemlerimizi yöneten gizemli sesler mi ?

Her birimizin hayalleri var. Ama hayal ile gerçek arasındaki fark, etrafındaki herkes çok zor dese de devam etme, tüm engelleri aşma ve başarabileceğine inanma gücüdür.

Önemli olan, kurduğun hayalin gerçekleşmesine kaygısız  inanmaktır.

Hayallerin uğruna savaşmaya değer mi? Değer diyorsanız evet devam

İmkânsız görünse bile mi? Görünse bile evet.

Sana acı çektirsem bile mi? Evet diyorsanız devam.

Herkes onlara gülüyor olsa bile mi? Bütün dünya gülse bile…

Hepimiz, hayallerimizden vazgeçmeye zorlayan durumlardan geçmişizdir.

Neyse ki bu, gerçekle savaşıp galip çıkma, gerçekten kurduğumuz hayalin kendimize ve  hayata ne katacağını iyi bilmek,  hissetmekle ilgilidir.

 Yapmamız  gereken, tökezleyip düştüğümüzde bizi kaldıracak gücü bulmak ve hayallerimize tutunarak tekrar ayağa kalkabilmektir..

Hayatımızın zor dönemlerinde, ilk düşüncenin her şeyi bırakıp tam da   her hayalden vazgeçmek olduğu zamanlarda direnmek esastır.

Ya Pastör vazgeçseydi, insanlığı kurtarmak adına yaptığı deneylerden…

Ya Edison vazgeçseydi hayatı aydınlatmaktan.

Buluşları keşifleri yapan insanlığın hizmetine sunan bilim insanları, hayallerini bırakıp topluma boyun eğselerdi, onca sanatçı ortaçağ  karanlığından çıkışın ilk ışıklarını yakmasalardı tuvallerinde, heykellerinde son vuruşu yapmasalardı…

Atatürk, Cumhuriyet hayalini kurmasaydı, Bandırma vapurunda sabahın ilk ışıkları Karadeniz’i aydınlatırken.

Hayallerimizi ve hayatımıza getirecekleri değişikliklerin hayallerini unutmamalıyız.

Aynı zamanda, hayatımızı tam hayal ettiğimiz gibi yaşamayı hak ettiğimizi unutmayalım.

Hayal ettiğimiz  yere bizleri kesinlikle götürecek ulaşılabilir bir yol her zaman vardır. .

İhtiyacımız olan tek şey, bizim de hayallerimize ulaşıp, daha  başkalarına da ulaşacağımıza dair güven. Hayallerimizin peşinden koşmaya başladıktan sonra yolda durmak olmaz.

Hayallerimiz sadece ve sadece bizim. Eşsiz olduğu için bazıları bizi desteklemiyor diye hayallerimizden vazgeçmeyelim.

Hayaller  ne zaman doğar? Kaç hayalimiz var?

Sık sık şunu duyuyoruz: "Sadece bir hayalim var!”

Hayır benim bir çok hayalim var.

Sizin nasıl? Tek bir hayal mi, yoksa sonsuz, sınırsız mı ?

Önce kendi barikatlarımızı  kaldıralım hayallerimizin önünden, gerisi gelecektir

ANKARA