Tarih sayfaları, cesur kadınların dünyayı ve hayatı nasıl değiştirdiğinin örnekleriyle doludur.

Mart ayında kadınların gününü bir kez daha kutlarken hayata değer katmış cesaretleri ile bir çok kadına örnek olmuş yaşadığı her yere, her ortama güzellik katmış kadınları hatırlamak isterim hep.

Kutlarım, hepsini gözlerinden öperim.

Kadının kendini tanıması potansiyelinin farkında olması sadece eğitimle ilgili değildir. Kadının kendini  tanımaya, sesini  duyurmaya başlaması, tanınmaya izin verme cesareti, hikayesine  sahip çıkması, kendi hikayesinin kahramanı olabilmesi, güç ve cesaret ister. Evet, özellikle bizdeki gibi toplumsal ve sosyal baskıyı yoğun yaşayan kadınlarda.

Hikayesini anlatmaya bile cesareti yoktur çoğu kez, başarılarını gizler, potansiyelini saklamak zorunda kalır. Sanki bir varmış birden yok olmuş gibi, hikayeleri bir çırpıda bitiverir. Oysa gözlerindeki derinlik,  hayata karşı verdiği çaba kocaman bir roman olur.

Özgüvenli kadın olmak zordur bizim gibi toplumlarda. Kendini anlatmak için sürekli gerekçeler aramak zorunda kalır kadın.

Ben okumak istiyorum dediğinde nedenini, niçinini anlatmak zorunda kalır , veya her şeyi yıkıp geçer, yakıp geçer. Zor bir hayat onu bekler. Ben çalışmak istiyorum deyince kadın, “otur otur oturduğun yerde, ne çalışmasıymış” karşılığını alır.

“Çalışırsan, çocuklara kim bakacak, yemeği kim yapacak!”

 Ya potansiyelini içine gömer, cesaretini saklar, kilitler cevizden yapılmış ceyiz sandıklara, çeyizlerinin  yanında sararmaya bırakır. Hayal kurmak bile cesaret ister bir kadın için, hele başkalarına anlatmak . Hayal kurar anlatamaz. Uçmak varsa hayalinde, anlatıp başkalarına kanatlarını mı kırsınlar,  hayalperestlikle mi suçlasınlar.?

Hayalleri, kırık kanatları toplar pembe bir bohçada, saklar sandığına. Kim bilir nerde hangi tarihte açılır da, hayalleri saçılır, bilinmez. Belki bir kız  torun kanatları alır, sadece hayal kurmak için cesaret kanatları olur elinde…

Cesaret, kendin olma gücüne sahip olmak demektir. Sezgilerini dinlemek, kendini tanımak, keşfettiklerini, hissettiklerini iletmek, ama aynı zamanda hayır diyebilmek, ihtiyacı olanı istemek, körü körüne boyun eğmemek çok yakışır kadına.

Erkek gibi değil kadın gibi kadın olmak  yakışır kendisine.  O kolay etkilenmez, uçan renklerle tüm sorunların üstesinden gelir. Hiçbir şey onu mahvedemez: Toksik ilişkiler, hatalar, hayal kırıklıkları, başarısızlıklar. Ruhunda ne saklarsa saklasın gülümseyebilir.

O güzel gülüşüyle sizi anında neşelendiren kadın. Gününüzü aydınlatan, herkese sevgi sığdıracak kadar büyük bir yüreği olan kadın…Kadın gibi kadın.

Cesaret ister aşk bir kadın için. Aşk ta neymiş, geçici bir heves! O hevesi hiç yaşayamaz.

Aşkını, cesaretin yanında bir beyaz işlemeli bohçaya saklar, yanında mendil, belki küçük bir mektup, veya şiir… Sararır solar a açamaz bir türlü beyaz işlemeli bohçayı, açamaz sandığın  kilidini.

Arada bir sevda türküsü söyler belki, gözleri dolar, gözyaşı yaptığı temizliğe karışır.

Yeri bir daha temizler, bir daha,bir daha,  neyi  neden temizlediğini bilmeden…Unutmuştur aşkı, o da nedir? Sevda türküsüne karışır aşkın kokusu, çamaşır suyunun keskin kokusu alır götürür. Tekrar kilitler sandığını, bir daha açmamak üzere.

Oysa aşk insana, özellikle kadına çok yakışır çiçekli elbiseler gibi, bahar gibi.

Papatyalardan taç yapmış gibi, yeni doğmuş bebeğin kokusu gibi, deniz kıyısında meltem rüzgarı gibi…

Aşk çok yakışır kadına, cesaret gibi…

Neden bir kadın için mutlu olabilmesi, aşık olması, hayallerinin peşinden gitmesi, dünyayı güzelleştirmesi  cesaret göstergesidir?

Çünkü, herkesten ve her şeyden soyutlanmak biraz cesaret ister. Hayallerinin peşinden git, aşklarını yaşa, kayıplarını kabullen ve yeniden başlamak için ayağa kalk.

Tüm dünyada hayatı güzelleştirmek için var olan kadınların günü kutlu olsun.

Amsterdam