Rahmetli annem dindar biri idi. Kuran-ı Kerim okur, namaz kılar, dinimiz ve Türk aile yapısının gelenek-göreneklerine göre yaşar, bizlere de kul hakkına riayet etmemizi, mazlumu ve masumu gözetmeyi, insanlara ve hayvanlara dahi iyi davranmamızı, Allah'ın (C.C.) emir ve yasaklarına uymamızı, vatanımız ile milletimizi sevmemizi öğütler ve bize telkinlerde bulunurdu.

annemin çocukluğumda ülkede işler biraz karıştığı zaman kullandığı, "Bu memleket şehitler, gaziler, evliyalar ve enbiyalar yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor.” cümlesini hiç unutmam. O tarihlerde ülkede ne zaman bir şeyler ters gitse, sorunlar çıksa annem bu cümleyi kullanır ve dualar ederdi. Benim için abide olan annemin bu sözleri küçük bir çocuk olmama rağmen aklıma mıh gibi çakılmıştı. Rahmetli annemin bu cümlesi aklıma mıh gibi çakılmıştı ama çocukluktan olsa gerek ne demek istediğine de pek anlam veremezdim.

1950'ler İkinci Dünya Savaşı'nın sona erdiği ancak dünyanın da iki kutba bölündüğü, herkesin saflarını belirlediği yıllardı. Dünya Rusya ve ABD'nin nüfuz savaşlarına sahne oluyordu. Rus lider Stalin de Türkiye'den Kars ve Ardahan civarını Sovyet topraklarına katmak ve boğazlarda askeri üs kurmak için sürekli taleplerde bulunuyor ve adımlar atıyordu. Türkiye de bu tehdit karşısında batı ile yakınlaşıyordu. Türkiye büyüyen ve artan Rus tehdidine karşı 1949 yılında kurulan NATO paktına kabul edilmek için iki kez müracaatta bulundu, ancak kabul edilmedi. 1950 yılına gelindiğinde Rusya ve ABD'nin nüfuz çatışması Kore'de sıcak çatışmaya dönüştü. O tarihlerde yanlış hatırlamıyorsam ben 17 yaşında idim. Türkiye NATO üyesi olmamasına rağmen Kore'de patlak veren savaşa asker gönderme kararı almıştı. Kore'ye ulaşan Türk Tugayımızın destanlaşan kahramanlık hikayelerini ve orada insanlık namına yaptığı başarılı çalışmaları ya radyo başında dinler ya da gazetelerden takip ederdik. Zaman geçtikçe gelen şehit ve gazilerimizin olduğu haberlerine çok üzülür, hep birlikte onlar için dualar ederdik.

1953 senesinde sona erdi. Yüzlerce şehit ve binlerce gazi verdik. Kore halkı tarafından "Kan kardeş" ilan edildik ve NATO'ya girdik.

1950'lerin hemen başlarında ise Kıbrıs ülkemizin gündemine yerleşti. Rum EOKA terör örgütünün ENOSİS yani Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama hayali yeni bir çatışmanın da fitilini ateşlemişti. 1958 ve 1959 Londra ve Zürih anlaşmaları ile Türkiye garantör ülke olma hakkını elde etti. Ancak Kıbrıs'ta EOKA terör örgütü ENOSİS'e hayır diyen ve bu hayaline karşı çıkacak olan Türk köylerini basıyor, soydaşlarımızı katlediyor ya da göçe zorluyordu.

Türkiye yıllarca sorunu barışçıl çabalarla çözmek istemesine rağmen Rumlar bu çabaları sürekli boşa çıkardı. Türkiye en sonunda 20 Temmuz 1974 tarihinde garantörlük anlaşmasından kaynaklanan haklarını öne sürerek ve haklı gerekçelerle adaya müdahale etti.

Hiç unutmam o tarihlerde herkes elinden ne gelirse onu yapmaya çalışıyordu. Kimi ordumuza ve askerlerimize dua ediyor, kimileri ise askerlik şubelerinin önünde gönüllü olarak askere alınmak ya da Kıbrıs'a gönüllü asker olarak gitmek için kuyruklar oluşturuyordu.

Ordumuzun adaya gitmesiyle barış ve huzur sağlanmıştı. Soydaşlarımıza karşı yürütülen etnik temizlik politikası sona ermişti. Kahraman ordumuz Kıbrıs'ta da büyük kahramanlıklar gösterdi. Adada da yüzlerce şehit ve binlerce gazi verdik.

Ne zaman bir şehit, ne zaman bir gazi haberi gelse rahmetli annemin, "Bu memleket şehitler, gaziler, evliyalar ve enbiyalar yüzü suyu hürmetine ayakta kalıyor.” sözü aklıma gelir. O yüzden her imkânda minnet ve dua ile anarım şehitlerimiz ve gazilerimizi.

19 Eylül, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, “Gazilik” unvanı verilişinin 100. yıldönümü. Şehitlerimiz ve büyük Gazi ile aynı unvanı taşıyan tüm gazilerimizin günü gururla anılıyor. Şehitlerimize, hayatta olmayan tüm gazilerimize ve hayattaki gazilerimize minnet duygularımızı anlatmaya kelimeler yetmez.

Gazilerimiz vatan sevgisinin canlı örnekleridir. Ve unutmayın, bu vatan onların fedakârlıklarıyla ayakta duruyor.

En güzel günler sizlerin olsun.