Denilene göre,

…Dostoyevski, bir toplantıda yüksek sesle okuduğu bir şiir nedeniyle, Çar tarafından Sibirya’da hapse mahkûm edilir. Hapis cezasını bitirdikten sonra, anılarını kaleme aldığı “Ölüler Evinden Anılar” adlı kitabı yazar… Kitapta, hapishanedeki hayatından önce insanları tanıdığını sandığını, ama yanıldığını burada anladığını belirtir… Paylaştığı bir hatırasında, yazar, hapishanedeki bir köpeğin, yanından geçen her mahkûm tarafından tekmelendiğini gözlemler. Köpek, mahkûmlardan kaçmadığı gibi, yanına bir mahkûm yaklaştığında, eğilerek tekmelenme pozisyonu almaktadır! Dostoyevski, bir gün köpeğin yanına yaklaşıp, başını okşar. Köpek, şaşkın şaşkın ona bakarak, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar! O günden sonra da köpek, Dostoyevski’yi her gördüğünde ondan kaçar!

Dostoyevski’ye göre, ruhu köleleştirilmiş bu köpek, bir sevgi açıdır ve bu durum, insanlar için de geçerlidir. Hayatları boyunca haksızlığa ve kötü davranışlara uğramış sevgi açları, iyi bir davranışla karşılaştıklarında nasıl davranacaklarını bilemezler! O yüzden, bazen kötü davrandığınız insanlar, size tapar! Bazense, iyi davrandıklarınız sizden nefret eder!

Böyle insanların gözünde, onları aşağılamanız, onlar için bir beklentidir! Sizi gözlerinde yüceltirler! Eşit ve iyi davrandığınızda ise onların gözündeki değeriniz birdenbire düşer…

Mevlana’nın hikâyemize uygun güzel bir sözü var:

“Yaşadığın dünyaya bak; yüce Allah, hangi eserini sevginin kucağında büyütmemiş? Neden okşamak ve kucaklamakla gidilecek yere, tekme ve tokatla erişmeyi tercih edesin?”

Oysa bugün televizyon kanallarının haber programlarını açtığınızda, dünyada ve ülkemizde bir kavga kıyamet almış başını gidiyor. Haber izlemeye korkuyorsunuz. Yüzler gergin, herkes birbirine kin kusuyor. Kimse kimseyi anlamıyor ve dinlemek istemiyor. Her konuda bir ihtilaf... Hiç kimse uzlaşı zemininde bir araya gelemiyor, ya da gelmek istemiyor.

Peki, paylaşılamayan ne?

Günümüzde sevgi, artık ağızlarda sakızlaşmış, kanıksanmış bir kelime. Birbirimize sevgimizi göstermeye korkuyoruz.

Bir hikâye ile başladık, bir kıssa devam edelim.

Vaktiyle bir derviş suya düşen akrebi kurtarmak ister... Elini uzatınca akrep sokar.

Derviş tekrar dener, akrep yine sokar. Bunu görenler dayanamaz, dervişe: "İyilik yapmak istediğin halde sana zarar verene daha ne diye yardım edersin?" derler. Dervişin cevabı manidardır: "Akrebin fıtratında sokmak var, benim fıtratımda ise yaratılanı sevmek, merhamet etmek. O fıtratının gereğini yapıyor diye, ben niye fıtratımı değiştireyim?”

Sevgi, saygı bulaşıcıdır. Eskiler ne diyor; “İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” diye. Eğer ki sevgi ve saygı görmek istiyorsanız önce siz etrafınızdakilere sevgi ve saygılı davranmak zorundasınız. Tüm çabalarınıza rağmen başarılı olamıyorsanız bu kıssayı hatırlayın.

Unutmayın…

Eleştiri ne kadar yakından, övgü ise ne kadar uzaktan gelirse o kadar değer kazanır.(Alıntı)

Mevlid Kandiliniz mübarek olsun.