Önceki günkü yazımızda; Kanal İstanbul Projesinin, bir anlamda gerçekleşemeyeceğini; ola ki gerçekleşirse, ülkemizin başına siyasal, sosyal ve de çok büyük fiziki dertler açacağını anlatmaya çalıştık.

“Projedeki kanal; yaklaşık 45 kilometre uzunluğunda, 20,75 metre derinliğinde ve en dar yerinde 275 metre genişliğinde bir kanal.

Bu kanal yapıldığı takdirde, 8 bin 500 yıldır var olan İstanbul, sonsuza kadar yer altı ve yer üstü su kaynaklarını kaybedecek.” dedik.

Dillendirmeye çalıştıklarımız şeyler, bu işin bilinen, görünen yüzüydü; bu işin bir de görünmeyen yüzü var.

Bugün de o görünmeyen yüzü, Em. Tuğamiral Mustafa Özbey’in kaleminden aktaracağım.

Sayın Özbey, denizci bir asker olarak konuyu ele almış; asker gözüyle son derece doğru, akılcı ve gerçekçi saptamalarda bulunmuş.

Şöyle diyor Emekli Tuğamiral Mustafa Özbey;

* Kanal İstanbul’un gerçekleşmesi(!) halinde gayrimenkul gelirlerinde aşırı bir patlama yaşanacak.

* Kanal geçişi, (İstanbul ve Çanakkale Boğazları geçişi ile bütünleştiği an) önce Katar’a, ardından da arkasında ABD'nin olduğu bir şirkete (sözde) ihale yolu ile verilecek.

* Bu şirket de uygun bir süre sonra UA Borsasında işleme sokulacak.

* Şirket hisseleri uygun bir süre sonra sessiz sedasız (ABD + İsrail) denetim/yönetimine sokulacak.

* Türkiye, sadece küçük hissedar olarak kalacak.

* Bundan tam 100 yıl önce; Sevr'de kurgulanan, ancak Ulu Önderimiz Mustafa Kemal'in Lozan'da etkisizleştirdiği, Montrö'de de gömdüğü Boğazlar Komisyonu "ticarî görünüm altında" önümüze tekrar konacak..

* Anımsayın, bunun ilk adımı Türk boğazlarında kılavuz hizmetlerinin özelleştirmesi denemesi ile yapılmıştı.

Şimdi bu konuyu da Kanal İstanbul paketi içinde değerlendirecekler.

* Türkiye, 1937 yılında Atatürk'ün zamanlama harikası olan Montrö süreci yönetimi ile Marmara ve Türk Boğazlarını UA Komisyonun elinden kurtarıp; Türkiye Cumhuriyeti’nin mutlak egemenliğine teslim etmesinden 85 yıl sonra, dışarıdaki ve içerideki işbirlikçilerin kirli oyunu ile tekrar karşı karşıya kalacak.

* Türkiye için yaşamsal önemi olan, mutlak beka ve egemenlik tartışması yaratacak böyle bir projenin "bir kişinin" elinde büyük bir sır perdesi ardında ve de âdeta inatlaşarak yapılıyor olması ASLA kabul edilemez.

* Sevr'in ikinci sürümünün güncellenerek Mavi Vatan, Suriye, Irak, Kıbrıs'ta işleme konulduğu, ABD'nin Batı Trakya'da Türkiye'ye karşı çok maksatlı tertiplendiği günümüzde; bu iğrenç oyunu göremeyen bir devlet yönetimi, Türkiye'yi yönetmemeli.

* Buna göz yuman, tepkisiz kalan kimse olmamalı...

* Türkiye'nin tek gündemi bu olmalıdır.

… …

Evet, Emekli Tuğamiral Mustafa Özbey kelimesi, kelimesine böyle diyor.

* * *

Bitti mi?

Hayır, dahası var.

Bunlar da başka görüşler.

* Kanal İstanbul, tüm bölgeyi susuzluğa mahkûm etmenin diğer adıdır.
Tüm Dünya’da, iklim değişikliğini konuşuyorken bu projenin inşaatı desteklenemez.

Avrupa Yakası'ndaki en hayati su deposu olan Terkos Gölü, tuzlu suyun karışması sebebiyle su kaynağı özelliğini kaybetmeye mahkûmdur.

* Projenin hayata geçirilmesi İstanbul’da var olan bölgeler arası gelişmişlik düzeyi farklılığının derinleşmesine yol açacaktır.

* Projede orman alanları dikkate alınmamıştır. Yeni yerleşim yerleriyle birlikte kaybolan orman alanının 3000 hektarı bulabileceği söylenmektedir. Ağaçların kesilmesi ile ortaya çıkacak açığın telafisi yeniden ağaçlandırma olamaz. Kesilen ağaçlar, orman dokusunun bütünlüğünü kaybetmesi, doğal niteliğinin bozulması ve burada barınan yaban hayatın da alanı terk etmesi demektir.

* “Mutlak tarım arazileri” dikkate alınmamıştır. Kanal İstanbul’a ilişkin plan değişikliğinde 10 bin 485 hektar tarım alanı kaybedilmiştir.

* Su kaynakları açısından bakıldığında; yasal koruma ile güvence altında olan İstanbul’un su kaynakları heba olacaktır.

* Kanal, Terkos – Haliç – Küçükçekmece ekolojik koridorunun zarar görmesine yol açacaktır.

Proje, su kaynaklarının bir kısmını ortadan kaldırıp geriye kalanını risk altına sokacak; yeraltı sularını kirletecek; önemli su altyapılarını devre dışı bırakacaktır.

* Sazlıdere Barajı’nın etkilenmesi İstanbul’un kullanılabilir su miktarında azalmaya sebep olacaktır. Dünya, kuraklık riski ile su kaynaklarını koruma altına alıp geliştirirken, Türkiye’nin en büyük şehrindeki su kaynaklarının hesapsızca yok edilmesi kabul edilemez.

* Kanal, Marmara Denizi’nin oksijensizleşmesine sebep olacağı için kötü bir kokunun İstanbul’u sarma tehlikesi de vardır.

* Kanal İstanbul projesi, ilave 500.000 nüfuslu yeni bir kentin kurulmasını öngörmektedir. Proje kapsamındaki yapıların inşası beton ve çimento gibi yapı malzemelerin temini için ise Trakya’nın birçok bölgesinde taş ve kum ocaklarının açılması ormanlar, dereler ve yer altı sularının yok olması tehlikesini beraberinde getirmektedir.

* En az 7,2 Mw şiddetinde gerçekleşecek Marmara Depremi neticesinde kanalın ciddi oranda etkilenme riski yüksektir. Kanalın güzergahı jeolojik ve jeoteknik açıdan zayıftır. Revize Planlarla 3 canlı fay hattının bulunduğu bölge yerleşime açılmaktadır. Üç canlı fay hattının yer aldığı bölgede yoğun nüfus birikimi yaratacak, böylece deprem ve tsunami riskinin etkileri büyüyecektir.

* Plânlarda, Doğal ve Arkeolojik Sit Alanları ile Tarihi Ulaşım Ağları dikkate alınmamıştır.