Tüm insanların yaptıkları, yaşadıkları yanlışlara,haksızlıklara,adetsizliklere baktığımızda altından bir yudum sevgi ihtiyacı çıkar çoğu zaman.

Sevmeyi bilmek, sevginin güneşi olabilmek veya sevginin ayı olup sevgiyi alabilmek…Çok önemli bu beceri…Bir yudum sevgi için insanların başına gelmedik kalmaz.Unutmuşuz nerdeyse, karşılığı olmadan, gönülden, içten, samimi, doğal sevmeyi.

Sevgilerimizi koşula bağlamışız; şöyle şöyle olursa sevebilirim, böyle olursam belki beni sever diyerek, kendimiz olmaktan çıkmaya başlamışız. Başkası olursam, şuna benzersem, buna benzersem beni sever diye kendimizi umutmuşuz.

Çocuklularla çok birlikte olduğum için biliyorum, gözüne bakarlar insanın derse girince, öğretmenim beni sevsin, görsün, gülen sevgi dolu gözlerle bana baksın diye. Oysa ki öğretmenin her sınıfa girdiğinde, gözlerinde yanan bir ışık olmalı zaten. O çocuklar onu almalı…Anne-babadan sonra karşılaştığı en özel, en güzel insandır öğretmen. O ışık kendi öz kaynağından gelmeli, sanki içeriden otomatik bir lamba varmış gibi, her çocuğun gözüne baktığında yanabilmeli…

Travmalar buralardan başlar; annem-babam beni sevmiyor ki…Oysa mutlaka seviyorlardır, ancak içlerinde var olan samimi sevgiyi, içten sevgiyi, o gözlerindeki ışığı yakacak enerji kaynaklarını arayıp bulamıyorlardır. Onlar birbirlerine o sevgiyi göstermiyorlardır, çocuğa bu konuda yol gösterici olamıyorlardır.

Sevmeyi, onları oyuncaklara boğmak sanmak,her istedğini almak ,telefon, tablet iznine bağlamak, günümüzdeki evbeynin sevme anlayışı…

Sevgiyi koşula bağlamak…İleride o çocukları mutsuz edecek yanlış bir sevgi veya eğitim yöntemidir. Öyle olunca, hayat boyu içten, samimi, doğal sevmeyi bilmeyecektir. Sevgi alabilme ve verebilme konusunda içindeki sevgi enerjisini keşfedemeyecek, gözlerinde samimi sevgi ığşığını yakamayacaktır.

Yetişkin olduğunda sevgiyi bir güneş gibi koşulsuz vermeyi ve bir ay gibi koşulsuz almayı bilemeyen gençler, kadınlar, erkekler,öğretmenler,anneler ,babalar olarak karşımıza çıkacaklardır tekrar…Bir kısır döngü.

Sevgiyi, koşula bağlamak öyle olursa sevebilirim,oyuncak alırsa beni seviyor demektir, almıyorsa beni kesinlikle sevmiyor diyen, gözlerinde sevgi ışığı yanmayan, sevgiyi alıp veremeyi bilemeyen bireyler olarak çoğalıp, sevgisiz toplumlara dönüşecektir hayat.

Sevgi bir ihtiyaçtır; emek gibi, su gibi,hava gibi, nefes gibi…Sevgisiz yetişen gençlere, bir yudum sevgi ve ilgiyle herşeyi yaptırabilirsiniz. Bakın kadın cinayetlerine ve bu cinayetlerin altında yatan ilişkilere… Tanımadığı insanlarla bir yudum sevgi için birlikte olmak…Karşıdakinin ise sevgiyi ona sahip olmak gibi öğrenmesi…Tıpkı bir oyuncağa veya bir arabaya sahip olmak gibi algılayıp kadına o gözle bakması… Tüm bunlar, bir çok hayatı sevgisizliğin karanlık odalarına, karanlık hayatlara sürüklemekte, kimi zaman hayatları ile ödemelerine yolaçmaktadır.

Sevgiyi çıkara bağlamak, o çıkarlar ortadan kalkınca sevgilerin bitmesi, tükenmesi. yine sevgiyi alabilme verebilme dengesine bağlıdır. Sadece vermek yetmez, alabilmek te bir beceridir.

Her insanın içinde sevgi enerjisi mutlaka vardır. Bu enerjiyi bastırarak, derinlere iterek ulaşılmaz hale getirip gözlerimizdeki ışığı yakamayız, çok derinlerde değil, aslında aramayı bilirsek hemen ulaşırız.

Çocuklarımıza en çok öğretmemiz gereken, onlara içlerindeki sevgiyi arayıp bulabilmek için öncülük yapmak, yol göstermek, öğretmek,ona hayat yolunda mutlu olmanın temelerini atmaktır.

''Uslu çocuk olursan seni severim ,seni herkes sever'' diyerek hayat boyu uslu, sessiz, kendini ifade edemeyen,sevmeyi uslu çocuk, uslu insan, içe kapanık, içindeki sevgi enerjisine ulaşamayan birey olma yolculuğuna çıkarmış olursunuz, sizin birazıcık rahatlığınız uğruna…

Tam tersi sevgiyi maddi bir çok şeye bağlarsanız, hayat boyu, sevebilmek için maddi beklentiye giren, içindeki sevgi enerjisıni tanımayan, bilmeyen, ulaşamayan, sevgisiz, çıkarcı,çıkar odaklı birey olmaya, hayat boyu mutsuz olmaya mahkum eredersiniz.

Sevgi veremeyen alamaz da. Sevginin güneşi olmayı bilemeyen, sevginin ayı nasıl olacak, nasıl almayı becerebilecek? Bütün bu denge, sevgiyi alma dengesi mutlu sağlıklı enerjik bireylerden oluşan toplumlara doğru yol almak demektir.

Güneş gibi koşulsuz sevgi vermek kadar, ay gibi karanlıkları aydınlatmak için sevgi almayı da bilmemiz gerekmektedir, güneş ne kadar sevgiyi koşulsuz sunuyorsa ay gibi koşulsuz almaktadır. Aralarında hiç bir pazarlık yoktur, çıkar yoktur, anlaşma, sözleşme yoktur, ancak sevgiyi alan ayın kaynağı, ışığı kendisine veren güneştir.

Cemal Süreya ne güzel demiş demiş: ''Sevmek ne uzun bir kelime”...Sevebilmek te öyle… Evet ,sevmek çok uzun bir kelime. Sevginin erenrjisine ulaşıp, kaynağına ulaşıp alabiliyorsak, içimizdeki sevgiyle gözlerimizde ışık yanıyorsa, her durumda dışarı o ışığı veriyoruz demektir, ışıtıyoruz, parlıyoruz demektir, yüksek frekanslardayız demektir. Anne olarak,baba olarak,eş olarak, eşit olarak o uzun kelimeye o uzun yılları sığdırabiliriz. İnsanı severiz, ağacı severiz, canlıyı, doğayı, kısacası hayatı severiz.

Sevginin kendisi olabilmektir bütün mesele; yani 'Tahir ile Zühre’ olabilmektedir, yani yürektedir....

ANKARA