Evraklarımı karıştırırken buldum aşağıdaki yazıyı.
“Yılların usta mimarı diyor ki…” diye başlıyordu yazı.
Dillendirilen konu, dillendirme biçimi pek bir bildik gelmişti.
Büyük bir keyifle sonuna dek okudum.
Tam, “…Dillendiren kişi her kimse, benim duygularımı, benim düşüncelerimi dillendirmiş; kim ki bu Mimar?” derken; altından, 45 yıllık kadim dostum, yılların usta mimarı Mustafa Temiz…” çıktı.
Güldüm.
Güldüm çünkü zaman zaman makul tartışma sınırlarını aşan bir üslupla kırk beş yıl tartıştık bu tür konuları.
Dile kolay.
Kırk beş yıl.
Bu süre içinde, bir günden bir güne “Ben bu işin ilmini yaptım, sen hangi sıfatla, hangi birikiminle beni eleştiriyor, benimle tartışıyorsun?” demedi.
Bu süreçte çok şey öğrendim kendisinden.
* * *
Aşağıdaki yazı ona ait.
Kadim Dost (sanırım katılacağı bir televizyon programı için hazırladığı bu yazıda) şöyle demiş…
“Bu ülkede eğitim, tarih, maden, ağaç, orman ve su katliamı var ve özellikle de 'Kadın ve Çocuk Katliamı' var.
Ve hayvanlarıyla birlikte 'Doğa ve Kent Yaşamı Katliamı' var.
Dahası insan katliamı var; kendi kendimizi katlediyoruz.
Atlı Bozkır Göçerleri ihtiyaçları olduğu için yağmayla yaşardı. Fethettikleri toprakları yağma eder, yöre halkını esir alırlardı.
Biz ise kendi kentlerimizi yağma ve talan ediyoruz.
Atlı Bozkır Göçerleri ile atsız göçerlerin yağması arasında pek bir şey değişmedi.
Biz de kentlerimizi talan edip yağmalıyor; sonra da rezil ettiğimiz o kentin içine kendimizi hapsediyoruz.
Kentli olmak, çağdaş uygarlığı yaşamaya başlamak, bütünüyle olmasa da sosyal yaşama ve uygarlığa atılan ilk adımdır.
Kültür, günümüz sosyal yaşamının olmazsa olmazıdır.
Bir toplumun kültürlü olması ve kültürün birikmesi bakkaldan mal almaya benzemez.
Kişinin kente taşınması ya da kentli olması kültürlü olduğu anlamına gelmez.
Örnek mi?
Örnek biz, bizim kentlimiz.
Bizim kentlimize ‘kültürlü’ diyebilir miyiz?
İşte sokakların, caddelerin durumu.
İşte evlerin, işyerlerinin önü…
Aldığı eğitimi özümsemiş insanların yaşadığı sokaklar, caddeler böyle mi olur.
Piknik yaptığı ormanlar, mesire yerleri böyle mi olur?
* * *
Eğitimin her seviyede çökmesi ve yok olması bir hastalıktır.
Eğitim dinin düşmanı değildir. İkisi bir bütündür.
Ne acıdır ki biz kültürsüz bir toplumuz.
Düşünün; 500’ün üstünde üniversitemiz(!) var ama öğretim görevlileri yok.
Ve üniversitelerimiz hiçbiri Avrupa üniversiteleri başarı sıralamasında yer almıyor.
Vasatlık, banallik, görgüsüzlük her yerde.
Çünkü eğitim sistemimiz yok denecek kadar zayıf.
Türkiye, cehaletiyle öğünen bir ülke haline geldi.
Türkiye, yıllardır tarihi hastalığı olan cehalet ve yolsuzlukla savaşıyor. Oysa biz medeniyetin beşiğiyiz.
Bu ülkeyi hasbelkader yönetenler 'Dünya Lideri' oluyor, biz de seyrediyoruz.
Bizi yönetenler, bizden iyi olmak durumundadır.
İyi olmak durumundadır da hangi yöneten bizden iyidir?
Çağdaş ve demokratik bir ülke cahil kadrolarla idare edilebilir mi?
Bürokrasiyi medeni uygarlık seviyesine çıkarmamız ve cehaletten kurtarmamız gerekmektedir.
Siyasilere çekidüzen vermemeliyiz.
Vermeliyiz de hangi kültürümüzle, hangi birikimimizle?
-Devamı yarın-