Yazımda anlatacağım ülkeyi başka yerde aramayın, ya da düşünmeyin. Çünkü tam merkezinde yaşıyoruz. Güne aynı seda ile başlayan, içerisinde yaşayan insanların selamını, güler yüzünü eksik etmediği, "Haydi bir çay söyle!" diyerek başlayan koyu muhabbetlerin yaşandığı, 783.562 kilometrekare alana sahip, üç tarafı denizlerle çevrili, güzel ülkemizden bahsediyorum.

bir başlık kaleme almak istemezdim. Ama, yaşadıklarım beni buna mecbur kıldı. Yaşadıklarımdan bir kaçını şu şekilde özetleyeceğim. Evimize gelen gazeteler dağıtıcı tarafından paspasın üzerine bırakılıyordu. Bu durumdan hoşnut olmadığımdan dolayı sabah gelen gazetelerimizin konması için üzerinde GAZETE yazan, bakırdan bir gazetelik yaptırıp, kapının yanına monte ettik. Buraya kadar her şey normal.

Gazeteyi getiren dağıtıcı alışkanlık olsa gerek, anormal bir şekilde paspasın üzerine gazete bırakmaya devam etti. "Bakır'a galiba alerjisi var" dedik. Rahat görünecek şekilde kapıya poşet astık. Tabiri caizse huylu huyundan yine vazgeçmedi ve gazeteyi yine aynı şekilde paspasın üzerine atmaya devam etti.

Bu durum artık can sıkmaya başladı ve gazete bayisine gittim; "Üzerinde gazete yazan bakırdan bir gazetelik, yanına ayrıca gazetenin konulabileceği poşet asmamıza rağmen dağıtıcılarınız gazeteyi paspasın üzerine atıyor. Yere atmamanız için, 'yalvarıyorum' dedim. Artık gazetelerimizi gazetelikten temiz bir şekilde almaya başladık. İnşallah devam eder...

* * *

Kartal'da yıkılan binalar ile ilgili haberler yazılı ve görsel medyada yer almaya devam ediyor.

15 Şubat tarihli Sözcü gazetesinin 11'inci sahifesindeki haberin verilişi ilginç:

"Soruşturma kapsamında binanın projesini oluşturan Suzan Çayır, inşaatın teknik uygulama sorumlusu Uğur Mısırlıoğlu, inşaatın sağlık kurallarına uygun olup olmadığını denetleyen inşaat teknikeri Arzu Keleş Boran ile proje inşaat mühendisi Osman Mısırlıoğlu göz altına alındılar. Göz altına alınan dört kişiden Suzan Çayır ile Uğur Mısırlıoğlu tutuklandı.

Binanın çökme sebebi olarak eski marangoz atölyesince bina kolonlarının kesilmesi ve inşaat yapımında deniz kumu kullanılması gösteriliyor."

Kolon kesenlerin ilk tutuklanacaklardan olması gerekir diye düşünüyorum. Ama işin henüz başındayız. İnşallah vicdanları rahatsız etmeyecek akılcı bir karar çıkar.

* * *

Tepkimiz, gazetemizi yere atan dağıtıcı gence veya önemli bir haberin dengesizliğine değil. Adaleti mükemmel yaşayamadığımız bir çok olaya karşı oluyor. İlginç bir tanesini siz değerli okuyucularım ile paylaşmak istiyorum.

Yıl, 1975.

Turhal'da bulunan Kiremit - Tuğla fabrikamızı sel bastı.

Etraftaki dağlardan gelen sular, yağış fazla olduğunda, tren yolu menfezlerine sığmıyor, tren yolu üstünden taşmalar oluyordu.

Bu durumun çözümü gelen suları bir yerde toplamak, orayı da tren yolunun altına bir köprü yapıp 200 metre mesafeden geçen Yeşilırmağa bağlamaktı.

Bu kadar basit işi bürokrasi bakın nasıl berbat etti:

Devlet Su İşleri (DSİ) su toplayacak kanalları açtı ama Devlet Demir Yolları (TCDD) köprüyü yapmakta gecikti. Şiddetli bir yağışla toplanan sular adeta baraj oluşturarak, tren yolunun üstünden aşıp fabrikamızı bastı.

Buradaki işlem hatasını ilkokulu bitiren çocuk bile görür. Ama doğruluğundan, adaletli karar verme arzusundan hiç şüphem olmayan Hakim Bey; bizim aleyhimize karar verdi ve zararımız karşılanmadı.

Aynı topraklar üzerinde yaşayan, acısı bir, kaderi bir, gamı bir, kederi bir, mutluluğu bir insanlar olarak kimilerine göre uzun, kimilerine göre kısa, bu hayat yolculuğunda birbirimize yaptıklarımız ile neden hayatımızı zorlaştırırız bir türlü anlam veremiyorum.

Ben hem sistemde, hem de genel bakış açımızda düzeltilmesi gereken çok şey olduğunu düşüyorum.

En güzel günler sizlerin olsun.