AKP Genel Başkanı Erdoğan, İzmir’in Kınık İlçesinde, (bir otoyol açılışında) yaptığı konuşmada; “Şehitler Tepesi boş kalmayacak; birkaç tane şehidimiz var Libya’da…” dediği an donup kalmıştım, televizyonun karşında.

AKP Genel Başkanı, o gün öyle büyük bir gaf yaptı ki, pek çok insanımızın (özellikle şehit yakınlarının ve de çocukları şehit olan tüm anne ve babaların) yürekleri bir kez daha kanadı o an.

“Birkaç tane şehit…”

“Şehitler Tepesi boş kalmayacak…”

Edilecek laflar mı(ydı) bunlar?...

Al işte, şimdi o tepeyi lebalep dolduracak 30’un üzerinde yeni şehidimiz oldu. Doldu mu şimdi o tepe?

… …

Son şehitlerimiz için ne diyeceksiniz?

“Otuzüç-otuzdört kadar şehit” mi?

Yaşanan böylesi büyük acıların ardından söylenecek sözler, böyle mi olmalı!

Bu kadar mı basit, şehitlik mertebesi?

!!??...

AKP Genel Başkanı, ülkeyi de, kendisini de, altından kalkamayacağı, kendisinin ve ekibinin çözemeyeceği çok büyük bir sorunlar sarmalının içine soktu.

Şimdi bu sorunların altında eziliyor.

Bu tatsız ifadeler de; bu ezikliğin yarattığı ruh haliyle; aklının süzgecinden geçirmeden ağzından kaçırdığı sözler…

Nitekim buna benzer pek çok konuda, pek çok gaf yaptı, yapmaya da devam ediyor.

Büyük bir panik ve korku içinde Sayın Genel Başkan.

Kolay değil içinde bulunduğu durum yani.

Ancak bütün bunlara karşın; yaptığı bu gaf(lar)ın gerekçesi ya da gerekçeleri ne olursa olsun, bu gerekçelerin; ‘şehit yakınlarının acılarını katmerlediği’ gerçeğini değiştirmiyor.

… …

Bu konuya ilişkin bir yazı yazmak için oturmuştum bilgisayarımın başına aşağıdaki yazı elime geçti.

Duygularıma tercüman olan bu yazıyı, Koç Hastanesi’nde görevli Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Talat Kırış Hocam yazmış.

Duygu yüklü bu güzel yazıyı, (okumamış olanlar için) köşeme taşıyarak, sizlere duyurmak istedim.

İşte o yazı.

* * *

“Siz hiç evlat ya da kardeş kaybettiniz mi?

Ben kaybettim.

11 yaşındaydım, ilkokulun son günü bir sınıf arkadaşım yanıma geldi; “…Trafik kazası olmuş, ablan ölmüş” dedi.

Sonra ilkokul öğretmenim gözyaşları içinde beni alıp, bir yerlere götürdü.

Babam, “Sakın ağlama oğlum; sen ağlarsan annen daha çok üzülür.” dedi.

Yıllarca ağlayamadım. Bu nedenden midir nedir; şimdilerde gözlerim, çok daha çabuk dolar oldu.

Bu olaydan sonra, babam uzun zaman çalışamadı, annemin yüzüne yerleşen hüzün de hiç kalkmadı.

Yıllarca, anamın o güzel gözlerine her baktığımda, o hüznü gördüm hep.

Ölenle ölünmüyor diye bir laf vardır ya; o laf doğru değil işte…

Ölenle ölünüyor çünkü.

Bir yanınız ölüyor ve hep ölü kalıyor.

Belki felç geçirmiyorsunuz, belki kolunuz bacağınız tutuyor ama ruhunuzda bir yerler ölüyor, ruhunuz felç geçiriyor, ruhunuzun bir parçası yitip gidiyor ve kalan hayatınızı, hep eksik yaşıyorsunuz.

Sayın Cumhurbaşkanının, "Birkaç şehidimiz var, şehitler tepesi boş kalmayacak" cümlesi, öyle kolay söylenecek, hem de sıradan bir otoyol açılışı sırasında ediliverilecek bir laf değil.

Sormak isterim;

Ne işimiz var bizim o ORTADOĞU BATAKLIĞI’NDA?

Ne işimiz var bizim LİBYA ÇÖLLER’İNDE?

Neden, ne için, ne uğruna öldü ve ölüyor bu çocuklar?

Adları ne bu kınalı kuzuların?

Türkiye’nin hangi kentlerinden, hangi kasabalarından, hangi köylerinden çıkıp; o Ortadoğu Bataklığı’na, o Libya Çölleri’ne gönderildiler, ne zaman öldüler?

İşi adam öldürmek olan, sizin lejyonerler diye tanımladığınız, bu paralı katiller sürüsünün karşısına, bizim çocuklarımızı neden gönderiyorsunuz?

Bırakın boş kalsın Şehitler Tepesi dediğiniz o tepe, Sayın Cumhurbaşkanı.

Ülkenin en yetkili, çok yetkili, çok güçlü kişisi olarak o Şehitler Tepesi’nin dolmasından söz etmeyiniz lütfen.

Siz böyle söyledikçe; bu ülkede kaç kişi dehşete düşüyor, ayırdında mısınız?

Siz hiç bir insanın canını kurtardınız mı Sayın Cumhurbaşkanı?

!!??...

Ben kurtardım, hem de çok can kurtardım.

Bir insanın canını kurtarmak için, 6 yıl okudum, 6 yıl ihtisas, 1 yıl üst ihtisas yaptım.

Yıllarca, herkes saat beş der demez evine giderken; arkadaşlarıyla, dostlarıyla vakit geçirirken; ben, ya hastaneden çıkamadım ya da eve gitmişken tekrar hastanenin yolunu tutmak durumunda bırakıldım.

Bir insanın canını kurtarabilmek için, sabah başladığım bir ameliyata; tuvalete bile gitmeden; aç susuz bir halde, 5 saatimi, 10 saatimi, 20 saatimi verdiğim anlar oldu.

Bir mikroskobun arkasında, 1-2 cm çapında bir delikten, beynin derinliklerine yerleşmiş bir tümörü alabilmek için kalbimin sıkışması pahasına, kan revan içinde ameliyatlar yaptım.

Ameliyat ettiğim insanları, uyanana kadar geçen süre içinde ‘acaba bir yerinde bir sakatlık olur mu’ endişesiyle kalbim çarpa çarpa bekledim yıllarca.

Sözü şuraya getirmek için anlattım ve anlatıyorum bunları.

İnsan hayatı çok önemli Sayın Cumhurbaşkanı.

Bir insanı dünyaya getirmek kadar yaşatmak da çok önemli.

Siz ve sizi destekleyenler farklı düşünüyor olabilirler.

Şehitlik edebiyatı yapanlar, şehitleri kutsayanlar, sanki şehitlik iyi bir şeymiş gibi konuşanlar, yazanlar, çizenler oluyor.

Şehitlik, bir insanın, gencecik yaşında hayattan koparılmasıdır. O insanın hayallerinin, umutlarının, yaşayacağı yıllarının elinden alınmasıdır.

Şehitlik, bir evladın, bir ömür boyu babasız kalmasıdır.

Şehitlik, bir sevgilinin düşlerinin solmasıdır, karanlıkta kaybolmasıdır.

Şehitlik, bir babanın, bir annenin, bir kardeşin bir parçasının ölmesidir.

‘Birkaç şehidimiz var, şehitler tepesi boş kalmayacak’ şeklindeki söyleminiz, yürekleri kanatan bir cümle oldu ve size yakışmadı Sayın Cumhurbaşkanı…

Bu ülkenin genç insanları Libya çöllerinde, Suriye topraklarında ölüp durmasın artık.

Mücadele mi lazım, çok iyi yetişmiş diplomatlarımız var.

Ülke çıkarlarını mı koruyacağız, bizim ülkemize kimse saldırmamışken, ülkemizi işgale kalkışan yokken, çocuklarımızı eli kanlı katillerin önüne atmadan bunu yapabilmenin de pek çok yolu ve yöntemi vardır elbette.

Eğer biz güçlü ülkeysek; evlatlarımız ölmeden de bunu başarabiliriz.

Birkaç tane değil, bir tane bile şehidimiz olmasın.

Şehitler tepesi de ilelebet boş kalsın.

Büyük devlet adamlığı, büyük liderlik genç insanlarımızı yabancı topraklara ölmeye göndermek değil, her birini kendi evladımız gibi görüp korumaktır…”