Yazılması gereken sorunlar birikince insan hangisinden başlayacağına, hangi sorunu öne alacağına hemen karar veremiyor.

Her yazarın, eli kalem tutan gazetecinin başına gelir bu kararsızlık halleri.

Misal: “Ne olacak CHP’nin geleceği?”

Kimse “sihirli değneği” bulunan bir siyasetçi aramıyordu CHP’nin başına getirmek için.

Evet sayın Kılıçdaroğlu belki yanlış tercihti ama CHP’nin başarısızlığının tek nedeni o değildi.

Kadroları, seçtiği siyasetçilerin çoğu “defolu” çıktı.

Kimi, uyanık takımından “sızma” harekatı ile CHP yönetim kadrolarına sızmış veya getirilmişti.

Kimileri “eş-dost” tavsiyesi ile…

Partiye defosu bulunan siyasetçiler de sızmadı değil..

Çok yararlı, çaplı ve iyi yetişmiş yönetici takımında yer alması gereken zevat ise siyasetin “insan harcama makinası” olduğunu bildiği için korkudan siyaset arenasında yer almamışlardı.

Çaplı, iyi yetişmiş, liyakatlı insanlar ise “ihtilal” sonucu mağdur edileceklerinden ürktükleri veya korktukları için siyasete girmiyorlardı.

Kemal bey liyakatli idi…

Ama iyi bir politikacı, lider olmadı.

Kemal bey gitti, Özgür bey geldi…

Ne oldu?

Yorum yapmak için  “çok erken” diyenler çıkacaktır.

Katılırım…

Ama çok zaman geçse de Özgür Özel’den “iyi bir lider” çıkmayacağına kalıbımı basarım.

“İyi”si fazla bile…

Lider olamaz.

Kazanamaz…

Kaybeder ama “deneyim” sahibi olur.

Özetle…

CHP ve mevcut kadrolarını taşıyamaz.

Nokta…

*

Türkiye’de etkili ve inandırıcı yayın yapan TV kanalı  sayısı oldukça az…

Tarafsız olan ise hiç yok…

“Neden BBC gibi olamıyoruz” diye ağıt yakacak değiliz.

BBC gibi olmak zor.

Hatta mümkün değil.

Ama hiç olmazsa habercilikte, yansız habercilikte biraz mesafe alsak iyi olur.

Herkes işin ucuz yanında…

Haberleri araştırma ihtiyacı duyan gazeteci önce cep telefonuna el atıyor.

“Google amca” sağ olsun…

Her bilgiyi oradan kopyalama yoluna gidiyor.

Sunucu, olayı yorumlamak için çağırdığı konuğundan daha ileri derecede “yorum” yapıyor.

Tabii yorumcuya fazla iş düşmüyor sayılır.

Sunucunun işi “yorum” olmamalı.

Bu onun işi değil.

Ortaya koyduğu haberi okuyucuya “yorumsuz” aktarmakla görevli olan sunucu-muhabir-gazeteci, sadece tarafsızlığını korusun yeter.

Bırakın da seyirci-dinleyici veya okuyucu, yorumu kendisi yapsın…

Halkın bir kanıya varması. Neler olup bittiğini anlaması ve bir sonuca ulaşması için açık ve sade dil kullanılmalı…

Ama nerdeeee…

Bazıları ise önüne konan metni “doğru mudur acaba?” diye düşünmüyor bile.

Neden düşünsün ki…

Düşünmek zor…

Hem de çok….