3-GEÇİCİ DÜNYA HAYATI:

İnsan ömrünün üçüncü dönemi geçici dünya hayatıdır. İnsanoğlunun bu evresi; kişilerin bu dünya ve ebedi ölümsüz olan ahiret hayatının, ebedi mutluluğu veya ebedi hüsran olmasının (mutluluğun kazanılması veya kaybedilmesinin) bu dünya olacağını bildirmiş ve ölümü mukadder kılmıştır. Yani, bu kainat, bu dünya sırf en kutsal, yüce, şerefli bir varlık olarak yaratılan ve insanoğlunun ulu Allah’tan isteyebileceği ne varsa hepsinin insanın emrine verildiği bir dönem olacaktır. Ulu Allah bu uçsuz bucaksız fezayı, kainatı insanlar için, insanları da kendisini bilsinler, bu geçici hayatta mutlu ve ebedi hayat olan ahirette kutlu olsunlar için yaratmıştır.

“Ey habibim Muhammed SAV. İnsanlar ımutluluğa götüren ve sana indirilen Kur’ani gerçekleri, kuralları insanlara anlat. Senin onlara bu kuralları anlatman onlara yarar sağlar.” (Zariat 55. Ayet)

“Bilsinler ki, ben cin ve insan taifesini ancak beni tanısınlar, bilsinler, iman etsin ve güzel işler yapsınlar diyerek yarattım.” (Zariat 56. Ayet)

“Ben kullarımdan beni tanımaları, bunca nimetlerin ve mülkün tek sahibi olmamı bilsinler. Ben bunu istiyorum. Onlardan rızık istemiyorum. Ancak rızıkları yaratan ve onlara veren ben azimüşşanım. Bunca nimetleri yeyip içip de nimetin sahibini bilmeyen ve ulu Allah’ı inkar eden kafirlerin, nankörlerin vay haline.” (Zariat Suresi 57-58-59-60. ayetler)

İnsanoğlu, bu dünya hayatında dünyanın zorlukları, güçlükleri, imkan ve imkansızlıkları karşısında nefis ve şeytanla mücadele ile sınava tabidirler. İşte yaratılışın ana sebeplerinden birincisi Allah’ı bilmek, ikincisi; ona ibadet etmek, üçüncüsü de; emirlere ve yasaklara uymak. Nefsin ve şeytanın peşine düşmemektir. “Ben sizin hanginizin daha güzel amel ettiğinizi yine sizlere göstermek, nimetlerimi, -dünya ve ahirette cennet- size sunmak için ölümü ve hayatı yarattım.” (Mülk Suresi 2. Ayet)

Ve yine bu sürecin nasıl olduğunu bildiren, “Ben sizi önce topraktan, sonra Adem’in zürriyetinden yarattım. Bu fani aleme çıkardım. Sonra öldüren, sonra tekrar diriltip bu dünya hayatının hesabını vermek, ahirette cennette ebedi mutluluk, cehennemde kafirler için ebedi azap çekmeleri için yarattım. İzleyeceğiniz yolu gösterdim.” (Taha Suresi 55. Ayet)

Dünyanın geçici olduğunu bildiren “Dünya alemi fani geçicidir” (Rahman Suresi 26. Ayet) demek ki insan için olmazsa olmaz en önemli ömrü dünya hayatıdır. Çünkü dünya da, dünyada kazanılıyor. Ebedi mutluluk cennet de, burada elde ediliyor. Ebedi hüsran adının bile söylenmesi insanı ürperden ebedi cehennemdeki ateş de buradan götürülmektedir.

Konu ile ilgili bir anekdot, yani bir espri olsun: Zamanın A.B.D. olan Abbasi Devletinin en güçlü padişahı (halifesi) Harunu Reşit o zaman cihan hükümdarı. Sarayında birçok ilim, feun ve irfan sahibi kişileri barındırır, onlara çok itibar edermiş. Hatta; Yunan’ı, Batı Medeniyetinin temeli olan Yunan Helen medeniyetine ait filozofların Aristo (Platon, Eflatun, Sokrates gibi) eserlerini Arapça’ya ilk tercüme ettiren, Abbasi Halifesi Me’mun Muttasım ve Harun Reşit’tir. O zaman Allah dostu, manevi ilim ve irfan sahibi olan Pehlülü Birdane, Harun Reşit’in manevi rehberidir.

Bir gün Harunu Reşit Pehlül’e haber salıyor. Özledim, acilen saraya teşrif buyursunlar, diyor. Pehlül, Harun’a bir öğüt, bir ders, bir istikamet yolu göstermek için saraya gitmeyi bir hayli geciktiriyor. Harun Reşit endişe ediyor. Bir haber daha salıyor, derken Pehlül sarayın kapısından içeri giriyor. Halife-i Ruyi Zemin cihan padişahı Pehlül’e çıkışıyor. “Endişelendim, neredesin, niçin geciktin” deyince, Pehlül taşı gediğine koyarcasına cevabı basıyor; “Efendim Reşit efendi. Geciktim, çünkü burada ihtiyacım olan ateşi bulamadım. Ateşin kaynağı sandığım cehenneme gittim. Ondan geciktim” deyince, Harun Reşit, “bari ateş getirdin mi” demiş. “Hayır, hayır”. “Niçin?” Pehlül cevabı veriyor: “Cehennemde ateş yok. Cehennem meleğine sordum? Buraya herkes kendi ateşini kendi getiriyor. Sana ait burada Pehlül adında bir ateş yok diyor.” Harun Reşit de ona espri yapıyor. “Bari benim ateşten alsaydın”. “Hayır, senin ateşin seni yakar. O da mümkün değil” diyerek Harun Reşit’i hak ve adaletli yönetim, Allah ve kul hakları açısından uyarıyor ve Harun Reşit’in gözyaşlarınınakmasına şahit oluyor. O zaman Pehlül, Harun’a “Padişahım, işte cehennem ateşini denizlerin suyunu döksen söndüremezsiniz ama şu gözleriden akan yaşlar ancak ateşi söndürür” demiştir.                   SÜRECEK