Sanal ortamda dolanan bir resim var.

Sırtına bağladığı 1-2 yaşlarındaki çocuğu sırtlamış 6-7 yaşlarında bir kız çocuğu, (belli ki yorgunluktan) kaldırım kenarına çökmüş, soluklanıyor.

Yoldan geçen biri; “yükün ağır galiba…” diyor; yarı acımaklı, yarı laf ola beri gele türü bir ifadeyle…

Anında celalleniyor kız çocuğu; “o yük değil” diyor, “benim kardeşim…”

* * *

Resmi ilk gördüğümde, olayın muhatabı benmişim gibi iliklerime kadar titrediğimi hissettim bir an.

“Buz kestim” desem yeridir.

Sonra arşivime kaydettim o resmi, daha sonra da bilgisayarımın ekranına kapak yaptım.

Şimdi bilgisayarım bu görüntüyle açılıyor.

Her seferinde ilk kez görmüş gibi dikkatle inceliyor, sonra ben de aynı dozda tepki veriyorum.

“O yük değil, onun kardeşi…”

* * *

Yoksul bir ailenin 6-7 yaşlarındaki (belki de daha da küçük) bir çocuğunun yanıtının asaletine ve yüceliğine bakar mısınız?

“O yük değil!” diyor, “ benim kardeşim…”

… …

“Budur” dedim, “budur işte…”

“Budur sevgi, budur kardeşlik, budur insanlık…”

Sonradan kazanılmıyor bu duygu, içten gelen, yürekten verilen bir tepki bu.

* * *

Kaybettiğimiz ya da kaybolmaya yüz tutmuş/yüz tutturulmuş hasletlerimizden biri de bu işte…

“O yük değil, benim kardeşim; o yük değil, benim arkadaşım; o yük değil, benim yurttaşım; o yük değil, benim insanım…” deme, diyebilme erdemini yitirdik.

Daha doğru bir ifadeyle cebren ve hileyle yitirttiler.

Böyle böyle bölündük.

Böyle böyle parçalandık.

Böyle böyle bencilleştik.

Böyle böyle ailemize, akrabalarımıza, komşularımıza, arkadaşlarımıza, yurttaşlarımıza “yük” olarak, “fuzuli” olarak bakmaya/baktırılmaya başladık.

Böyle böyle yalnızlaştırıldık.

Böyle böyle kutuplaştırıldık.

* * *

İçinden çıktığı toplumun, bir kesimini, sürekli iteleyen, öteleyen bir Başkan ve onu öykünen bir zihniyet tarafından yönetiliyoruz.

17 yıldır; “onlar, onlar, onlar/biz, biz, biz…” diye diye; kardeşi kardeşe, akrabayı akrabaya, koşuyu komşuya, vatandaşı vatandaşa, Alevi’yi Sünni’ye… düşman yaptılar.

… …

“Ölmüşse ölmüş, ne yapalım yani!? “ diyor(lar).

“Her ölüm hadisesinde bir anma mı olacak!?” diyor(lar).

“Bu polis, bu asker (hâlâ) nasıl sabrediyor, anlayamıyorum…” diyor(lar). (Galiba, “alsınlar ellerine makineli tüfekleri, tarasınlar bu halkı…” ) demek istiyor(lar)!

Böyle bir şey olabilir mi?

Ama oluyor.

17 yıldır, böyle böyle beyin yıkıyor.

Her konuşmasında birlik/beraberlik mesajı veriyorum kisvesi altında, aynı şeyleri yapıyor.

“Onlar, onlar, onlar” diye başlıyor konuşmalarına; “biz, biz, biz…” diye bitiriyor konuşmasını

O böyle yapınca, sağındaki, solundakiler de aynı şeyi yapıyor, onu öykünüyor, onun üslubuyla konuşuyor.

Böyle bir toplumda insanlar, birbirlerini “yük” olarak, “fuzuli” olarak görmez de ne yapar.

Böyle böyle bencilleşiyor / bencilleştiriliyor; böyle böyle kutuplaşıyoruz.