Sahi ne oldu bize?

Nasıl bu hale geldik ya da getirildik?

Her şey gözümüzün önünde oldu, neden aymadık ya da ayamadık?

Bütün bunların neden, niçin yapıldığı belli; bizleri bu durumlara düşürenler de belli, amaçları da…

Niye müdahale etmedik?

O ki müdahale etmedik ya da edemedik; neden bu aptal değişime ayak uydurduk.

Şöyle bir düşünüyor da ilkokulda, aynı sırada oturduğum arkadaşımın Kürt olduğunu üniversite yıllarımda öğrenmiştim.

Dahasını söyleyeyim, henüz beş yaşındaydım. Beni evimin karşısında oturan benden altı yedi yaş büyük komşu ağabey ilk kez camiye götürmüş ve alıştırmıştı. Birlikte giderdik camiye…

Onun Alevi olduğunu da üniversite çağlarımda öğrendim.

*    *    *

Bu konuda sosyal medyada dolaşan bir yazı var.

Üzerinde az biraz ben de kalem oynattım.

Son şekliyle işte o yazı…

… …

Bir Kemal Sunal’ımız vardı…

Neydi ki acaba mezhebi?

Hiç düşündük mü ya da kafaya takıp merak ettik mi?

Alevi miydi yoksa Sünni mi?

Örneğin Belgin Doruk…

Ya da Ayhan Işık; acaba neydi mezhepleri?

Kürt kökenli miydi Sadri Alışık, yoksa Çerkez miydi?

Sami Hazinses, Ermeni imiş. Kaçımız biliyordu ki onun kökenini?

Bilsek ne olurdu?

… …

Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit…

Türbanlı değillerdi onlar ama onları saçlarını örtüp örtmediklerine göre değerlendirip sevenimiz ya da sevmeyenimiz var mıydı?

Ömercik'e kahrolmayan Musevi, Ayşecik'e gözyaşı dökmeyen Rum var mıydı?

Kim Hulusi Kentmen gibi dedesinin olmasını istemezdi ki?…

Peki, hiç kimse düşündü mü bugüne kadar, Hulusi Kentmen'in umreye gidip gitmediğini?

Ya da Bizans'ı haşat eden Cüneyt Arkın yabancı düşmanı mıydı?

Hem Karaoğlan’ı, hem Tarkan’ı canlandıran Kartal Tibet, neydi, kimdi, mezhebi neydi hiç aklımıza getirdik mi ya da getirir miydik?

Kaptan Ediz Hun, subay İzzet Günay, savcı Fikret Hakan, polis Ekrem Bora, şafak bekçisi pilot Göksel Arsoy, Jön Türkler'imiz…

Kimlerdi bunlar?

Osmanlı aleyhtarları mıydı?

Mirasını komple Mehmetçik Vakfı'na bırakan Zeki Müren, darbe yanlısı mıydı?

Milli duygularımızı doruğa çıkaran efsane film “Bir Millet Uyanıyor”un görüntü yönetmeni Kriton İlyadis, acaba hangi milletin uyanışını anlatmıştı o filmde, Japon milletinin mi?

Bıraktık mezhebi kökeni filan, Adile Naşit'i Münir Özkul'u sevmeyen insan, insan mıdır diye hiç düşündük mü?

Görüntüde siyah beyaz ama özümüzde rengarenk değil miydik?

Hele büyüklerinize bir sorun gençler; şudur ya da budur şeklinde bir ayrım var mıymış mahallelerinizde?

Farklı mıydık?

??!!...

Elbette farklı farklıydık ama, özümüzde hepimiz bir değil miydik?

Birlikte üzülür birlikte sevinir, birlikte güler birlikte ağlamaz mıydık?

Örneğin Lefter…

Lefter milli takımımızın kaptanı değil miydi?

O Lefter’le hepimiz gurur duymuyor muyduk?

Var mı o günleri özlemle anmayan?

O zamanlar niye şimdilerde olduğumuz gibi her şeye nane, her şeye maydanoz olmuyorduk?

O zamanlar  (bu gün olduğu gibi) her bir şeye niye burnumuzu sokmuyorduk?

Niye?

O zamanlar daha mı kültürlüydük?

Ya da o zamanlar daha aklı başındaydık da, sonradan mı üşüttük!

??!!...

Neden, niçin,, niye?

Artık herkes aklını başına toplasın lütfen.

Ortak değerlerimizin dışındaki inançlar kimseyi ilgilendirmez.

Öyle ya da böyle hepimiz bu toprakların öz be öz çocuklarıyız.

Hiç kimsenin bir başkasının inançlarına burnunu sokma hakkı olamaz.

Kimse kimseyi huzursuz etmesin.

Gelişmiş ülkelerin uzayda koloniler kurma çalışmaları yaptığı bir dönemde; artık biz de ilkel inançlarımızı bir kenara bırakıp, birbirimize saygılı olmak zorundayız.

Gideceğimiz başka bir vatan toprağı yok çünkü…