Tarımda 159 ülke arasında kendi kendine yetebilen yedinci ülke olma özelliğini, emperyalizme karşı verdiğimiz bağımsızlık savaşı neticesinde elde etmiştik. Verimli arazilerimiz vardı.

Sulak,

Bereketli,

Çoğu bakir, el değmemiş,

Adam diksen adam yeşertecek topraklardı hepsi.

1850 ve daha öncesi dönemlerde Avrupa devletleri ile varılan gıda anlaşması neticesinde çoğu Anadolu’ya özgü hububat, sebze ve meyvenin önce ekimi, dikimi yasaklandı, sonra var olan tohumları da kökten yok edildi.

Buğday,

Arpa,

Yulaf gibi hububat,

Mercimek,

Fasulye,

Nohut gibi bakliyatlar Avrupa’dan ithal ediliyor,

Büyük şehirlere bile yetmeyen böylesi temel gıda maddeleri,

Anadolu’nun iç ve ücra yerlerine gelinceye kadar tükeniyor, kıtlık çıkıyor,

Ve

Kıtlığın neden olduğu toplu ölümlere sebebiyet veriyordu.

En bariz örneği,

Yıl 1873

Köyleri ile birlikte o zamanlar 52 bin nüfusa sahip olan Ankara’ya bağlı Keskin kazasında 20 bin kişinin ölümü,

En az 7 bin kişinin de terk-i diyar etmesidir…

2017’deyiz şimdi!..

Avrupa devletlerinin yanı sıra en büyük belalımız Amerika var bir de ekmeğimize kan doğrayan.

Emperyalizm,

Taa Osmanlıdan başlayıp, Cumhuriyetin ilk 25 senesinde ara verdiği gıda anlaşmasını, Türk insanı aleyhine 1950’den sonra işbirlikçi yöneticiler marifetiyle en acımasız şekilde sürdürmeye devam etmektedir.

Sayelerinde,

İthal etmediğimiz tek bir gıda maddesi kalmadığı gibi kendi yiyeceğimiz dahil, ineğimizin, eşeğimizin, koyun-keçimizin yiyeceği samanı bile ithal eder duruma geldik.

Ve zeytin!

Bin yıllardır sofraların vazgeçilmezi,

İnsanlığın övünç kaynağı,

Güzellik timsali,

Barışın simgesi,

Tanrının lütfu,

Anadolu’nun öz meyvesi,

Fakirin kara elması zeytin,

Üç-beş tesis uğruna feda edilmek için uğraşılan zeytin.

Kurtuldu mu?

Şimdilik!

Tarımda, kendi kendine yetebilen ilk yedi ülkenin içerisinde olduğumuzla övünürken, bir zamanlar soframızın vazgeçilmezi zeytinin kesilmekten kurtulmasına sevindiğimiz günlere geldik…

Ne diyelim!

Her gününüz güzel olsun.