Neredeyse bir asırlık (96 yıllık) demokrasi göreneğimiz var.

Bu arada, bunca uzun sürelik göreneğe karşın, ne yazık ki bir türlü rayına oturtamadığımız, iktidara gelen her siyasetçinin kurcalaya kurcalaya laçka ettiği bir de ‘hukuk sistemimiz’ var.

Özellikle tek adam yönetiminde, iyiden iyiye sekteye uğratılan bu sistem, kamuoyu nezdinde güvenirliğini tümden yitirmiş durumda…

Öyle ki;

Tek adamın oluşturduğu günümüz yargı erki, yürütme erkinin önünde, üzerinde ilik bulunmayan cüppelerini iliklemek için düğme(!) arıyor adeta.

Hiçbir erkin önünde ayağa kalkmaması gerekirken; ayağa kalkıyor; yasama ve yürütme erklerine alkış tutuyor.

Dahası, yürütme erkinden talimat bekliyor, talimat alıyor, aldığı o talimatları da harfi harfiyen yerine getiriyor..

Danıştay üyesi bir hanım yargıç (!), çıkıyor; kendisini o göreve atayan tek adama minnet borcunu ödemek için; tek adamın rakibi cumhurbaşkanı adayını, ulu orta eleştiriyor…

O tek adam, hiç çekinmeden açık açık; “Yüksek Seçim Kurulu’na TALİMAT VERDİM; Demirtaş seçim konuşmalarını, cezaevinde yapacak…” diy(ebiliy)or.

… …

Bütün bunların sonucunda da insanlarımız, haklı olarak, yargıya güvenlerinin kalmadığını söylüyor; tepki olarak “hak, hukuk, adalet” yürüyüşleri yapıyor…

Bir asırlık demokrasi göreneği olan bir ülkede, böyle şeyler olabilir mi?

Ama oluyor.

Öğrenim düzeyi, “ortalama 4,5 öğrenim yılı” olan toplumumuzun belirlediği siyasiler(!); her bir sistemimizle oynadıkları gibi, hukuk sistemimizle de (diledikleri gibi) oynuyorlar.

Dolayısıyla her bir sistemimiz gibi, hukuk sistemimiz de bir türlü rayına oturmuyor.

* * *

Bu girizgâhı konuyu şuraya getirmek için yaptım.

Bu veriler, bizim henüz, Batılı toplumların ulaştığı demokratik olgunluk düzeyine ulaşamadığımızın göstergesi.

Eğitim ve kültür düzeyimiz yükselmediği sürece; demokrasimiz ve hukuk sistemimiz, hiçbir zaman rayına oturmayacak, hep böyle inişler çıkışlar gösterecek…

Oysa Batılı Toplumların hukuk sistemlerine ilişkin, öyle duyumlar alıyor, öyle şeyler okuyoruz ki, şaşırıyoruz.

Şaşırmaktan öte hayıflanıyor, üzülüyoruz.

Bunca yıllık devlet geleneğimize karşın biz niye onların düzeyinde olmuyor/olamıyoruz diye, kahroluyoruz.

* * *

Kuvvetler ayrılığının ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu “Batılı Mahkemelerin Hukuk ve Adalet Anlayışıyla ilgili” yaşanmış örnekler vererek yazıma devam etmek istiyorum.

İlki Belçika’dan…

Belçika'da, düğün konvoyu ile trafiği aksatan 18 Türk'e; davaya bakan ilgili mahkeme; 5 yıl boyunca trafikten men ve 2000 Euro para cezası veriyor ve araçlarına el koyuyor.

Davaya bakan yargıcın sözleri ise tam bir insanlık dersi:

“…Bu sözde etkinliğinizle sadece trafik sıkışıklığına neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda diğer sürücülerin, sinirlenmesine yol açıyorsunuz.

Masum gibi görünen bu etkinliğiniz; bir anlamda pasif saldırganlığa, bunun sonucunda da‘ırkçılığın artmasına’ neden oluyor. Zaten ülkemizde ve komşu ülkelerde, yeterince ırkçı ve ırkçılık harekâtı var ve bizim bunlara karşı durmamız gerekiyor…

Eğer bir etkinlik yapmak istiyorsanız, kafanıza kova (bile) geçirip dolanabilirsiniz. Ancak yolları, amaç dışı kullanamaz, bu yolları amaç dâhilinde kullanmak durumunda olanları engelleyemezsiniz.

Yaptığınız eylemin diktatörsel bir tarafı var. Yollar, hepimize ait ve hiç kimse kendi malı gibi kullanamaz.

Yolu tıkarken o esnada hastaneye yetişmeye çalışan birinin vaktini çalmış olabileceğinizi düşündünüz mü hiç?

E17 Avrupa’daki en kalabalık otobanlardan biri.

Bu yol(lar) sizin dans edebileceğiniz, bu zırva etkinlikleri yapabileceğiniz bir yer değil.”

… …

Kararın ve mantığın güzelliğine bakar mısınız?

Gel de hayranlık duyma; gel de bu ülkenin “hak, hukuk, adalet” anlayışını kıskanma!

* * *

Bir başka örnek de İngiltere’den.

İngiltere’de, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama; yargıç, 7 yıl, 7 gün hapis cezası verince; şaşıran gazeteciler, yargıca; "Adam, kıza elini bile sürememiş. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenler adamı yakalamış. Bu ceza çok değil mi?" diyor.

Yargıcın yanıtı, hukuk tarihine geçecek düzeyde.

Diyor ki; "Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. Kalan 7 yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır."

Hukukun, adaletin, yargının ve davaya bakan yargıcın söyleminin güzelliğine bakar mısınız?

Böyle bir olayın, bir de bizde olduğunu ve olayın bizim mahkemelerimize intikal ettiğini düşünün; nasıl karar çıkar, nasıl tepkiyle karşılanırdı.

* * *

Ve Amerika’dan örnek(ler)…

(Gerçi bizim yasalarımıza pek uymuyor ama… )

*Kendisi, aynı zamanda Amerikan Yargıçlar Birliği’nin başkanı olan Yargıç Cicconetti’nin adaletini yansıtan çılgın kararları...

Elezer (sadist) bir adam, yavru bir köpeği balkondan aşağıya atıyor. Olay mahkemeye intikal ediyor.

Yargıç, sanığın bütün bir gününü, içi çöp dolu bir konteynırda geçirmesine hükmediyor.

*26 yaşındaki Michelle Muray, bir kış gecesi, 35 yavru kediyi karanlık bir ormana bırakıyor. Suçu saptanınca olay yargıya intikal ediyor..

Yargıç Cicconetti sanığa iki seçenek sunuyor. Kısa bir hapis cezası ya da karanlık ormanda bir geceyi tek başına geçirmek!

Kararın ardından da şunları söylüyor; “Böyle bir şey yapamazsın. O zavallı hayvanları oraya öylece bırakıp gidemezsin. Bu kararımın, gelecekte buna benzer bir suç işlemeyi düşünenlere, emsal olmasını istiyorum.”

*Bir grup genç, Hz. İsa Anıtı’nın üzerine sprey boyayla, şeytanın sayısı olarak bilinen 666 yazıyor, konu mahkemeye intikal ediyor.

Yargıç Cicconetti, bu olaya karışan gençlere, üzerinde, ‘Bu denyo hareket için özür dileriz…’ yazılı pankart bulunan eşekle, bütün gün dolaştırılmasına karar veriyor.

*Bir kadın, bindiği taksinin ücretini ödemeden kayıplara karışıyor. Kadın bulunuyor. Olay mahkemeye intikal ediyor.

Yargıç Cicconetti, kadının 48 saat içinde 50 kilometre yürümesine hükmediyor.

… …

Yargıç Cicconetti, bunlar ve bunlara benzer kararlarını şöyle açıklıyor.

“İnsanların iyi davranışlarının hakkını verdiğinizde, onların özgüvenlerine katkıda bulunursunuz. Benim adalet felsefem ebeveyn felsefesinden çok da farklı değil. Beş evladım var. Onlara silleyi vurabilirsiniz ama elinize ne geçer? Çoğu insan, ufak engeller ve alışkanlıklar dışında iyi olmak ister. Biz bu alışkanlıkları ve engelleri ortadan kaldırmalıyız. İşimiz bu.

* * *

İşte böyle bir şey hukukun üstünlüğü ve de güzelliği…

İşte böyle müthiş bir şey kuvvetler ayrılığı ilkesi…

İşte böyle bir şey rayına oturmuş (ve hiç bozulmayan) demokrasi…

İşte böyle bir şey gelişmiş demokrasilerin rayına oturmuş adaleti ve hukuku…

İşte böyle bir şey…