Bugüne değin pek çok şehidimizin cenaze törenine bizzat katılma onuruna nail oldum.

Bu süre içinde; hiç tanışıklığım olmayan şehit yakınlarına bizzat ulaşıp, taziye dileklerimi sunarken; onların ne denli onulmaz acılar içinde kıvrandıklarını, içim kan ağlayarak izledim.

Tanrı, bu tür bir acıyı, hiç kimseye yaşatmasın; ateş düştüğü yeri yakıyor.

Kimden, ne şekilde gelirse gelsin; hiçbir dilek, hiçbir güzel söz, hiçbir dinsel telkin böyle bir acıyı dindirmiyor ya da azaltmıyor.

Böyle anlarda, şehit yakınlarının etrafındaki kişiler ya da o törene katılan üst düzey erkân (sanki üzerine vazifeymiş gibi) şehit yakınlarına; “ağlamamalarını, ağlarlarsa; evlatlarını şehit eden hainleri sevindirmiş olacaklarını…” telkin ediyorlar ya, buna kahroluyorum işte.

Bu yoğun telkinler üzerine; o gariplerim de irinleşen gözyaşlarını, içlerine akıtmak zorunda kalıyorlar.

Böyle bir durumda, o gözyaşlarını dışa vurmayıp, içine akıtmak, o acıyı misliyle katlıyor; bunu ancak yaşayan bilir…

Daha da acısı, bu tür törenlerde, cenaze namazını kıldıran hocaların (sanki olağan, sıradan bir cenaze töreniymiş gibi) cemaate dönüp; “merhuma hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye sorması, koyuyor şehit yakınlarına.

Şehit yakınları, o ruh haliyle, (dışa vurmamaya çalışsalar bile) bu soruyu dinsel bir ritüel olarak değerlendirmiyor, haklı olarak tepki veriyorlar.

Acıdan daralan, boğulan Şehit Yakını; haklı olarak isyan ediyor.

* * *

Atatürk’ün, “Ortadoğu bataklığından uzak durun” telkinlerine rağmen; sömürgeci güçlerin oyununa gelen AKP İktidarı tarafından, o bataklığın içine sokulduk.

Girer girmez de bataklığını göstermeye başlayan bu lanet bataklıktan; acı haberler gelmeye başladı.

Gelmeye de devam edecek.

Aldığımız 36 şehit haberiyle yine kahrolduk.

36 eve ateş düştü.

36 cenazede, “hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusu; yine yanlış tarafa soruldu.

… …

Üniversite yıllarımda, Eskişehir’de katıldığım bir cenaze töreninde, bir şehit annesinin, böyle bir ruh haline ve tepkisine tanık olmuştum.

Cenaze namazını kıldıran hoca, cemaate dönüp; “Şehidimize hakkınızı helal ediyor musunuz?” deyince; o şehidin anası, cenaze namazı kılan cemaati yarıp, öne çıkmış; “Hoca, hoca!... Kim, kime hakkını helal ediyor? Sor bakalım benim oğlum, bu cemaate hakkını helal ediyor mu?” diye, kendini yerden yere atıp, bayılmıştı.

* * *

Yazanı bilinmeyen aşağıdaki yazı, bir tarihte, sosyal medyada gözüme ilişmiş, çıktısını alıp, arşivime koymuştum.

Benim de harfi harfine katıldığım; sözünü ettiğim, “helallik isteme konusu” bu yazıda şöyle işlenip, dillendirilmiş.

“… Yanlış tarafa soruyorsun Hoca, yanlış tarafa soruyorsun…

Yirmi yaşında, fidan gibi Şehit arkanda; sen dönmüş; O’nu hayatının baharında al bayrağa sardıranlardan helallik istiyorsun.

Yanlış yapıyorsun Hoca, hem de çok yanlış.

Onların (ve dahi bizlerin) o şehit üzerinde ne hakkı var ki, onlardan helallik istiyorsun.

O yana değil, bu yana dön.

Al Şehit’i karşına, dön arkanı bu ruhsuz kalabalığa; helalliği Şehit’ten iste…

Sor bakalım, tabutu al bayrağa sarılı o yiğide…

* ‘Sana gençliğini yaşatmayanlara;

* Sen bu vatan için şehit düşerken, ‘bedelli / bedelsiz’ adı altında, varsıl / yoksul ayrımı yapanlara;

* Kendi çocuklarını, damadını, yakınlarını askere göndermeyenlere;

* Dağlarımızdan ‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ yazısını sildirtip; ‘Biji Apo’ yazanlara göz yumanlara;

* Sana ‘kelle’ ; bebek katiline ‘sayın’ diyenlere;

* ‘Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis’i toplayamayız’ diyenleri,

Bu zihniyeti tekrar tekrar vekil olarak meclise sokanlara, hakkını helal ediyor musun? diye sor…

Sor bakalım hayatının baharını yaşayamadan göçüp giden o Yiğit’e;

* ‘Cahilce izlenen dış politikalarla, Bölgeyi, cadı kazanına çevirenlere;

* Yurt içindeki kaprisleri yetmezmiş gibi, batasıca kaprislerini, dış politika ilişkilerine de bulaştıranlara;

* Sen kuru kumanyayla yetinirken; aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar bu vatanın nimetlerini yiyip, sömürenlere;

* Senin şehit haberin üçünce sayfalara düşerken; seni vuran hainlerin şehitlikler(!) kurmalarını seyredenlere;

* Kanınla suladığın topraklardan ay yıldızı indirip; onun yerine, bölücü paçavralar astıranlara;

Hakkını helal ediyor musun?’ diye sor.

Sor bakalım o ana kuzusu Yiğit’e;

* ‘…Yurdun bir bölgesinde her gün millete ve vatana hakaret edilip, devlete meydan okunurken; sırf koltuklarını korumak için olan biteni seyretmekle yetinenlere;

* Sen bu vatan, bu bayrak için can verirken; senin cenazene dahi can korkusuyla, koruma ordusuyla gelenlere;

* Ve bunları hâlâ alkışlayıp, hâlâ destekleyenlere;

HAKKINI HELAL EDİYOR MUSUN YİĞİDİM?’ diye sor.

… …

Eğil Hoca eğil…

Eğil de kulak ver o tabuta, dinle bakalım ne diyor o Yiğit…

!!??...

Duydun mu şimdi o Yiğit’in sesini?

Haydi, şimdi dön; DUYDUKLARINI, CENAZEYE GELEN O ZEVATA SÖYLE!

Ve sor onlara, de ki;

Ne yüzle geldiniz buraya?!...